Snippet

25 Mart 2012 Pazar

Elmander'siz Bu Kadar | Galatasaray 1 - 1 Trabzonspor

 Elmander olmadan zorlanacağımız belliydi kupa maçından ama yine de kazanacağımızı düşünüyordum. Bunda TS'nin potansiyelli ama dengesiz bir takım olması etkiliydi. Biz ise dengeli bir takımdık. Oysa Elmender'in yokluğu ciddi bir şekilde dengemizi bozdu. Özellikle ilk yarı takım ayakta uyudu resmen. Yediğimiz gol bunun en açık göstergesiydi. Orta sahamız Colman-Zokora ve Alanzinho karşısında ezildi tabir caizse. Maçlara bu şekilde aşırı durağan ve tepkisiz başlamak takımda hastalık gibi olmaya başladı. Fener maçı da aynı şekildeydi. Umarım bu durum kronikleşmeden atlatılır. Neyse... İkinci yarı ise ayağı yere sağlam basan bir Galatasaray vardı sahada. Rakip  oyuncuların yorulması da ilk yarı orta sahada esen Trabzon fırtınasının dinmesinde etkili oldu. Sonrasında Galatasaray yüklendi ve penaltıdan beraberlik golünü buldu. Geçen haftaki gibi yine zoru başararak kaçırılan net fırsatla galibiyet de kaçmış oldu. Diğer taraftan Terim'in hamle üstüne hamle yapmasına karşın değişikliklerde geç kalan Şenol hoca iki puan bıraktı da denilebilir. Her şeyiyle maç hakettiği değeri buldu ve birer puan paylaşıldı.
 Elmender'in sakatlığı vasıtasıyla yedekte bekleyenler ile as oyuncular arasındaki kalite farkı yine kendisini gösterdi. Bu durum sadece forvet pozisyonuyla ilgili düşünülmesin. Ne defansta ne orta sahada ne de forvette kulübede oturanlar onbir oyuncularını yedekleyecek kalitede değil. Allah korusun yarın Selçuk-Melo ikilisinden birine birşey olsa yahut Elmender playoff'lara yetişemese şampiyonluk zora girer. Bu gösteriyor ki gelecek yıl kulübe güçlendirilmeli.

Son olarak puan farkıyla ilgili endişelenecek birşey olmadığını belirtelim. Dokuzdu yedi oldu ama ben playofflara girmeden farkın on olacağı fikrindeğim. Playoff'larla ilgili ise takımımızın rakiplerine normal sezonda yenilmemiş olması büyük prikolojik avantaj sağlayacaktır. Kısaca kaybedilmiş birşey yok. ama kazanılan çok şey var.

Duymamış Olayım !


Necip biraz Messi'ye mi benzemiş ne :)

23 Mart 2012 Cuma

Türkiye'de Sorun Mentalite


Hayatım Futbol dergisi futbola gönül vermiş genç bir ekip tarafından çıkarılıyor ve şu ana kadar 25. sayıya ulaştılar. Gerçekten başarılı bir iş çıkarıyorlar. Yaptıkları hoş röportajlara bir yenisini daha eklemişler. Bu kez konukları, TRT Spor kanalında yayınlanan 'Futbol Prensi' programı kapsamında 14-16 yaş arası genç futbolcu adaylarını gözlemlemek ve seçmekle görevli iki İngiliz futbol adamı, Paul Jones ve Ian Putterworth. Yazının bir bölümünde Paul ve Ian'dan Türkiye ve İngiltere'deki 14-16 yaş grubu futbolcu adaylarını karşılaştırmaları isteniyor. Verdikleri cevaplar ise şu şekilde;
Paul Jones ve Ian Putterworth

Ian: İşin açıkçası bu yaş grubındaki Türk ve İngiliz oyuncular arasında ne teknik ne de fiziki bir fark yok. Hatta Türkler biraz daha teknik diyebilirim. Ama düşünce tarzları arasında farklar var tabii. İngiltere'de bir kulübün akademisinde futbol eğitimi alan bu yaştaki çocukların hemen hemen hepsi gerçekten bir şekilde profesyonel olma peşinde bunu tek hedef olarak belirlemiş durumdalar. Türkiye'de ise çocuk futbolu bir anda bırakıp başka bir mesleğe kanalize olabiliyor. Futbolcu olmak isteyip istememek konusunda kararsız.

Paul: Ian'ın söylediklerine birşeyler eklemek gerekirse; örneğin  İngiltere'de bu yaş grupları arasında oynanan maçlarda, faul olduğu zaman kendini yere atıp dakikalarca bağıran, hakeme itiraz eden oyuncu göremezsiniz. Ama burada gördüğüm kadarıyla 14-16 yaşındaki çocuklar bunu çok sık yapabiliyorlar. Yanlış anlaşılmam istenen, bu örneği şunun için veriyorum. İngiltere'deki çocuklar amaca, hedefe ulaşmak için her türlü fedakarlıkta bulunabilecekken, buradaki çocuklar kolay yolu seçme tarafındalar. 

Ian, çocukların kariyer seçimlerindeki belirsizliğe değinmişlen, Paul ise çocukların kolaycılığa kaçmalarından dem vurmuş. Aslında bunlar bilmediğimiz şeyler değil. Çoğumuzun ailesi evlatlarının kariyer seçiminde etkili ve net karar vermelerinde yardımcı olamıyor. Bu durum futbolcu olmayı düşünen çocukların ailelerinde de  farklı değil. Bu konuda tek haksız aileler değil, onu da belirtelim. Hedefe kolay yoldan ulaşma konusunu ise biz Türkler'den daha iyi bilen yoktur. Aynı yaş gurubunda okulda dersi öğrenmek yerine nasıl kopya çekilir üzerine master yapan gençlerimiz, sahada rakibe nasıl kart aldırırım, nasıl hakemi aldatıp pelantı takımıma pelantı kazandırırım üzerine çalışıyor. Futbolcu abileri de onardan farklı değil ya neyse...

Hayatım Futbol için...  http://www.hayatimfutbol.com/sayi_25/index.html

20 Mart 2012 Salı

Kupa Mesaisi Galatasaray-Sivasspor


'Türkiye Kupası maçları vardı sahi ne oldu onlara?' son zamanları popüler sorularından biri haline gelmişti. Şike, playoff, lig, ceza, Avrupa maçları falan derken arada kaynamıştı  arada ve pek de kimsenin umrunda değildi aslında. Halbuki biz taraftar olarak muhabbetini yapmayı severiz. Ezeli rakibimiz sanırım 30 yıldır kazanamıyor ve bu epey alay konusu olmuş durumda. Her ne kadar bu kupayı en fazla kazanan takım olsak da (14 kez) son yıllarda bizim durumumuz da pek iç açıcı değil. En son Fenerbahçe'yi 5-1 yendiğimiz 2005-2006 sezonunda kupayı müzemize getirmiştik. Sonraki seneler çeyrek finallerde elenmelerle dolu.


2008-2009 sezonunda da Sivasspor'a penaltılarda veda etmiştik kupaya. Bu akşamki maç bir nevi rövanş  anlamı taşıyor. Sıkı lig maratonunda kadronun değişmezlerini dinlendirmek için fırsat olarak bakıyorum bu maça. Rakibimizi bu sezon her iki maçta da yenmemiz, onların son altı maçını kazanamaması ve kendi evimizde bizi hiç yenememeleri bu maçın kolay geçeceğini gösteriyor teorik olarak. Ancak onlar da bu maçı alarak çıkışa geçmek isteyeceklerdir. Özellikle tek maç olduğu düşünüldüğünde dikkatli olmak gerektiği açık.

Elmander-Baros, Selçuk-Ceyhun, Eboue-Sabri, Ujfa-Gökhan, Emre-Riera, Muslera-Ufuk değişiklikleri ideal 11'den benim beklediğim değişiklikler. İlk 11'in durumuna göre yedek kulübesinde Yiğit-Sercan-(Özellikle) Yekta gibi isimleri de görmek mümkün.

Bu akşamki maçı kazanan taraf adını çeyrek finale yazdıracak. Final aşaması maçları tek maç üzerinden tarafsız sahada oynanacak.

17 Mart 2012 Cumartesi

Alnınızdaki Kan Alnımızın Akıdır







Söylenecek hiçbir şey yok; helal olsun aslanlar.

O Gün Bu Gündür


Hep destekledik, destekleyeceğiz. Dün biz vardık bugün de biz varız yarın da biz olacağız. Yıllarca şampiyonluk şarkıları yazdık yine yazacağız. Ve yarın bu saatlerde galibiyeti inşallah biz kutlayacağız. 
İnandık başaracağız! O gün bu gündür.      

13 Mart 2012 Salı

Yiğit'in saçları

Galatasaray idmanından bir foto... Yiğit'in saçları yorumsuz...

11 Mart 2012 Pazar

Samsunspor


Ligde kalma mücadelesi veren Samsunspor ve taraftarı gerçekten lige renk kattı bu sezon. Muhtemelen düşecekler ama gerek mücadelesiyle gerek Gekas'lıyla gerekse taraftarlarının yaptığı şovlarla bu ligde kalmayı fazlasıyla hakediyorlar aslında. Üç beş taraftarı olan bazı takımların ligde olduğunu düşünürsek en azından bu taraftar bu ligde kalıcı olmalı. Yine Gaziantepspor maçı öncesi güzel bir çalışmaya imza atmışlar. Helal olsun.

Not: Fotoğraf Tribündergi'den alınmıştır.

10 Mart 2012 Cumartesi

Kısa Filmcilerin "Çile"si Böyle Olur

Projelerinde sık sık sosyal medyayı kullanan markalar arasında yer alan Akbank, bu ay gerçekleşecek Kısa Film Festivali için bir tanıtım filmi hazırlamış. Kısa film havasında çekilen ve #bizekisayeter hashtag’iyle yayılan filmin esprisi, Çile Bülbülüm şarkısı üzerine kurulu.

Festivalin “Bize Kısa Yeter” mesajını çok zekice işleyen filmi izleyince bakalım siz ne düşüneceksiniz...

Kısa Film Festivali hakkında daha fazla bilgi almak için www.akbankkisafilm.com adresinden festival sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

9 Mart 2012 Cuma

Galatasaray - Gençlerbirliği Maç Öncesi

Ligin sonlarına yaklaştıkça puan hesapları da daha titiz yapılmaya başlandı artık. Fenerbahçe'nin bu akşam Ankaragücü'nü yenmesinin ardından maç fazlasıyla puan farkı 6 oldu. Haftaya yapılacak derbi öncesi yarın oynanacak Gençlerbirliği maçının önemi daha da arttı. Yarınki maçtan alınacak 3 puan yıllardır galip gelemediğimiz Kadıköy'e son yıllarda hiç olmadığı kadar rahat gitmemiz demek. O takdirde derbiden alınacak 1 puan bile sezon sonuna kadar puan farkını koruduğumuzda bu saçma sapan play-off'lara büyük avantajla girmemizi sağlayacak. Play off'larda puanların yarıya çekildiğini düşünürsek, ne kadar puan farkı o kadar avantaj demek. Lig normal statüsünde oynansa belki de bu iki maçtan alınacak 4 puanla Kadıköy'de tur atacaktık ama TFF sağolsun ! Gençlerbirliği'ne puan kaptırmamız halinde ise 6 puanlık farkla Kadıköy'e gitmek Fenerbahçe'yi çok daha fazla umutlandırmak demek. O yüzden belki de yarınki maç sezonun en önemli maçı. Zira Fenerbahçe deplasmanı dışında (belki biraz da içerideki Trabzon maçı) kağıt üstünde zor maç gözükmüyor fikstürde. Saha içinden bahsedecek olursak tabii ki mutlak galip gelmeliyiz. Bunun yanında Semih,Ujfaluji,Muslera ve Necati'nin sarı kart sınırında bulunması gayet can sıkıcı bir durum. Ben yine de Necati hariç ideal 11'le çıkacağımızı düşünüyorum. Nitekim Fatih Hoca da bu maçın öneminin oldukça farkındadır. Necati'nin gelmesinden sonra, tabii ki gereksiz kartlarının da etkisi yüksek, kızağa çekilen Baros bu maçta kendini tekrardan hatırlatmalı taraftara. Ayrıca takımda sakat oyuncu bulunmaması da bu zorlu maçlar öncesi sevindirici bir gelişme. Gençlerbirliği geçen hafta Fenerbahçe'den 6 yedi ama bu yanıltmasın kimseyi. Bu sene ligde en istikrarlı top oynayan takımlardan biri Fuat Çapa'nın takımı. Hücum gücü iyi oyunculardan kurulu ama savunmada gayet yumuşaklar. Hücum kapasitesi yüksek oyuncularımız rakibin bu zaafını iyi değerlendirmelidir. Gol yemediğimiz takdirde fazla zorlanacağımızı düşünmüyorum.

6 Mart 2012 Salı

Fotoğraftaki futbolcu kim?


Sivasspor maçı öncesi sahada kimliği belirlenemeyen bir futbolcumuz ısınırken :)

4 Mart 2012 Pazar

Selçuk İnan: Takımım seviniyor; arkadaşlarım üzülüyordu


''O topun başına geldiğimde gol olacağını biliyordum, inanmıştım. Allah da bana böyle bir şey nesip ettiği için çok mutluyum. Ancak golü attıktan sonra ne yapacağımı bilemedim; çünkü bir yanda takımım seviniyordu, diğer tarafta arkadaşlarım üzülüyordu. O yüzden pek de tepki veremedim.''

Karakter, saygı, mücadele, hırs... Bir futbolcudan daha ne istersiniz?

(Trabzonspor'a attığı golden sonraki duyguları ile ilgili Selçuk'un Galatasaray Dergisine yaptığı açıklamadan alıntı.)

Milli Rejenerasyon


İki yıllık başarısızlık,korku ve stres dolu Guus Hiddink döneminin bitmesinin ardından oluşturulması düşünülen yeni yapılanma sürecine girmiş bulunmaktayız. Bu amaç doğrultusunda Milli Takım'ın başına getirilen Abdullah Avcı'nın Slovakya ile oynanan hazırlık maçının kadrosuna davet ettiği  isimler, değişimin ne denli köklü olduğunu bizlere gösterdi. Bu yeni kadronun yaş ortalaması 23,5. En genci 1991 doğumlu Semih Kaya, en yaşlısı ise 1985 doğumlu Gökhan Gönül. Ancak tabii, bu kadronun üzerine 4-5 isim eklenip çıkarılacaktır diye düşünüyorum. Gökhan Töre, Hamit Altıntop sakatlıklarından dolayı kadroda yoktular. Ancak yüzde 85 takımın kadrosu budur. 2008 yılındaki Avrupa Şampiyonası'ndan sonra, önce 2010 Dünya Kupası ve ardından 2012 Avrupa Şampiyonası'na gidemememiz kağıt üzerinde büyük hayal kırıklığı olsa da aslında oynanan futbola bakıldığında hiç de sürpriz değil. Özellikle Hiddink döneminde oynanan sıkıcı, ne göze ne de skor tabelasına hitap eden futbol anlayışı, sonuçlar çok kötü olmasa da kimseyi memnun etmedi. Neticede Almanya'nın ardından play-off oynama hakkı elde edildi ama işte en fazla özgüven ve azimin gerekli olduğu Hırvatistan maçlarında, o genel ruhsuzluk halinin ceremesini çektik. Bu nedenlerden ötürü heyecanını kaybetmiş, artık futboldan beklediği çok fazla şey kalmamış oyuncular yerine genç, yetenekli, hedefi olan oyuncuların monte edilmesi takıma yeni bir soluk katacak, yeni bir hava oluşturacaktır şüphesiz. Ama bir maçla olacak iş değil tabi bu, hayli zaman gerektiren hassas bir süreçtir. Peki Abdullah Avcı'ya  bu zaman tanınacak mı? İşte en kritik soru budur. Bu yeni oluşumun beraberinde getirdiği sancılara (olması kaçınılmaz, illaki olacaktır) ne kadar tahammül edilecek? Hem goygoycu medya,basın, hem de biz futbolseverler kaçıncı mağlubiyetten sonra kellesini isteyeceğiz Abdullah Avcı'nın? TFF ne kadar arkasında durabilecek? Bu sorulara olumlu cevap bulunabilirse  belki ileride büyük bir turnuva kazanabiliriz neden olmasın. Türkiye'de şu ana kadar sadece bir jenerasyon bunun üstesinden gelebildi. Çoğunluğu 1970-1974 arası doğumlu oyunculardan oluşan jenerasyon. 1990 yılında Sepp Piontek'in önderliğinde başlatılan ardından Fatih Terim ile birlikte geliştirilen bu yeni oluşum, milli takımlar bazında en büyük başarılarını kazandırdı ülkeye. O jenerasyon önce 1993 yılında Akdeniz Şampiyonu oldu, 1996 Avrupa Şampiyonası'na katılma hakkını elde etti. Euro 2000'de çeyrek final oynadı, 2002 Dünya Kupası'nda ise 3.cü olarak görevlerini layıkıyla tamamladılar. Hakan Şükür, Sergen Yalçın, Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk, Ümit Davala, Bülent Korkmaz, Alpay Özalan, Ergün Penbe, Arif Erdem, Ogün Temizkanoğlu, Tayfur Havutçu, Abdullah Ercan ve daha birçokları. Bu saydığımız isimlerden sadece 1969 doğumlu Ogün ve 1968 doğumlu Bülent var 1970'ten önce doğan. Bu jenerasyon kesinlikle Türk futbol tarihinin en önemli yaş grubudur. Çünkü bu jenerasyon sadece milli takıma başarılar kazandırmadı, Galatasaray'a da UEFA Kupası'nı kazandırdı. Bu açıdan bakacak olursak bu yeni oluşumun rol model alması gereken jenerasyon da  bu olmalıdır diye düşünüyorum. Gerçi jenerasyon işi 20'li yaşlardan sonra değil en alt kademede başlatılmalı, orası ayrı bir yazı konusu. Fatih Terim'in o jenerasyonu nasıl oluşturduğu ile ilgili çalışmalara Orhan Uluca şurada değinmişti. Bu hususta kulüplere çok iş düşüyor. Genç oyuncusunu oynatmayıp, kenarda yanında oturtması, kulüp teknik adamlarının en fazla zevk aldığı şey neredeyse Türkiye'de. Yeni milli takım'a çağırılan isimlerin büyük çoğunluğunun kendi takımlarında oynuyor olması sevindirici gelişme. Ama takımın tam anlamıyla sistemini oturtup,hücumda ve savunmada bir bütün olarak hareket edebilmesi en az 1 yıl zaman alır. Yine başa dönecek olursak, bu süre zarfında gelecek eleştiriler ne kadar az olur ve Avcı da ne kadar az etkilenirse bizim için o kadar iyi olur. Çağırılan ve çağırılması muhtemel isimlere değinelim.

Kale
Öncelikle fikrimi söyleyeyim ; Volkan ve Emre'nin milli takıma alınmamasını doğru buluyorum. Hatalarını anlayıp, özür dilemedikleri müddetçe de bu değişmemeli. Bu sezon harika oynayan Tolga, istikrarlı Sinan Bolat, hataları olsa da genelde iyi kaleci olan Cenk Gönen ve sakatlıktan yeni çıkan Onur Kıvrak. Bence gayet yetenekli kalecilere sahibiz. Eğer Onur eski formuna kavuşabilirse birinci kaleci için en büyük adayım. Ama en yetenekli oyuncudan ziyade, sezon içindeki dinamiklere göre, form durumu daha yüksek ve daha konsantre olanın birinci kaleci olmasını temenni ederim.


Savunma 
Çok uzun yıllardır en sorunlu mevkimiz. Bülen Korkmaz-Alpay Özalan'dan sonra istikrarlı ve sağlam bir ikili
bulamadık orada. 5-6 yıllık bir Servet-Gökhan travmasının bitmesine sevinen milyonlarca insan var bu ülkede. Semih Kaya, unutulmaya yüz tutmuşken küllerinden doğdu bu sezon. Geçirdiği ağır sakatlıklara rağmen hala futbol oynayabilmesi takdire değer.Yaşına göre iyi pozisyon bilgisi, kritik müdahaleleri, mücadelesi ve çabukluğuyla yıllarca milli takım formasını giymeye aday. Serdar Aziz, iki sezondur hayranlıkla izlediğimiz, 1990 doğumlu, Bursaspor'un son dönemde yetiştirdiği en önemli oyuncu. Hırsı, hızı, hava toplarındaki hakimiyeti ve sağlam duruşunun yanında, liderlik özelliği de olan bir oyuncu. Genç yaşına rağmen Bursaspor gibi bir klüpte kaptanlık yapmak hiç kolay değil. Semih ile birlikte en ümitli olduğum oyuncu. Bu iki oyuncunun da eksikleri var ama giderilemeyecek türden değil, küçük farklar hepsi. Ömer Toprak ilk oynadığı Hırvatistan maçında kalitesini göstermişti zaten. Savunmada tek problemi, biraz sezgisel. Yani pozisyonu okuma konusunda biraz eksik geldi ama bunu hızıyla kapatıyor. Top kullanma becerisi ise oldukça iyi. Serdar Kesimal'i de bunlara dahil edersek iyi bir stoper derinliği oluştu. Tabii ki de Egemen'i unutmayalım. Bu maç kadroya çağrılmadı belki ama kesinlikle çağırılmalı, bence şu an ülkede mevkisinin en iyisi. Eren Güngör'ü ise bu isimlere nazaran daha zayıf görüyorum, hatta milli takım aday kadrosunda olmak için bile yetersiz diye düşünüyorum. Fundamental olarak zayıf oyuncu. Savunma ikilisi oluşturmak zordur. İki oyuncunun birbirini iyi tanıması, eksikliklerini bilmesi gerekir her yönüyle. Kumaşı iyi oyuncularımız var umarım hangi ikisi oynarsa oynasın bu uyum uzun sürmez. Sağ bekte Gökhan alternatifsiz o yüzden her ne kadar beğenmesem de Sabri mutlaka kadroda olmalı, daha iyisi yok çünkü. Asıl sorun sol tarafta. Hakan Balta bir daha çağrılır mı bilmem ama, hücumsal dezavantajına rağmen, kadrodakilerden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. İsmail'in bir günü diğerini tutmuyor ve Hasan Ali henüz bu seviyede top oynamadı ama oynatmadan da bilemeyiz. O yüzden zamanla Hasan Ali daha iyi seçenek gibi gözüküyor. Benim ilerisi için o bölgede en çok görmek istediğim oyuncu ise Özgür Çek. İki senedir alın şu adamı dedik dinletemedik. Hücum özellikleri harika bir oyuncu, savunmasını da biraz geliştirirse oranın değişmezi olur. Aykut Kocaman'ın kısa vadede Türk futboluna kazandıracağı en iyi şey Özgür Çek olabilir. Umarım beklediği şansı bulur. Caner'in ise bu performansla milli takımda olmasını anlayamadım, sol bek oynamasından bahsetmeyelim bile.


Orta Saha  
Gelelim  futbolun en can alıcı, en önemli bölgesine. Bu bölgede oynayan oyuncuların performansı yukarıda uzun uzun değerlendirdiğimiz savunma oyuncuların performasını da etkiliyor, aşağıda okuyacağınız forvet oyuncularının performasını da. Futbol artık 20 yıl öncesine göre  çok daha kollektif oynanıyor. Bu yüzden de herhangi bir mevkide oynayan bir oyuncunun performansı diğer 9 oyuncunun da performansını etkileyebiliyor. Ancak orta saha oyuncularının etki katsayısı diğer mevkilere oranla çok daha fazla. Bu bölgede iyi oyunculara sahip olduğumuzu düşünüyorum. Nuri Şahin, Selçuk İnan, Mehmet Topal ve sakat Hamit bunlardan en öne çıkanları. Ama Hamit hariç hiçbirinin uluslararası tecrübesi olmaması düşündürücü. Mehmet Topal da istikrarlı gidiyor Valencia'da ama milli takım maçları daha başkadır ve Topal henüz milli takım için vazgeçilmez bir oyuncu olmadı hiç, ama olabilir. Bu geçiş sürecinde fazla sorun yaşanmazsa uzun vadede orta alan da sorun yaşamayız bence. Selçuk bu seneki performansıyla bu sürece en hazır oyuncu. Zaten Hiddink'in takımının da en ışıldayan oyuncusydu. Nuri Şahin tekrardan oynamayı hatırlamalı. Sezon başında geçirdiği sakatlık çok büyük şanssızlık oldu onun için ama ben Nuri'nin toparlayacağına gönülden inanıyorum. Ayrıca sistem içerisinde, orta alanda ona oyunu yönlendirebileceği ortamı sağlamak zorundayız. Bu yanındaki oyunculara da bağlı, tabii ki takım dizilişine de. Selçuk ile iyi ikili olabileceklerini düşünüyorum. İkisi de hem hücumda hem savunmada takıma dinamizm katar. Hamit de her daim bu takımda olmalı. Bu sene ligde çıkış yapan Necip, Alper ve Soner gibi oyuncular ise uzun vadede faydalı olabilecek oyuncular. Kenarlarda ise  daha kısır oyuncu grubu mevcut. Arda artık takımın en tecrübeli ismi 25 yaşına rağmen. İki yıldır üstlendiği takımın hücum gücünü üstlenme işini bir kademe daha yukarı çıkarması gerek. Bu yolda ona en çok yardımcı olmasını beklediğim isim ise Gökhan Töre. Kesinlikle çok yetenekli oyuncu ve fiziksel özellikleri de gayet iyi. Eğer iyi etüt edilirse çok büyük takımlarda oynayabilir. Son yıllarda topu ayağına aldığında bu kadar beni heyecanlandıran oyuncu olmadı Türk oyuncular içerisinde. Bekleyip, görelim gelişimini. Tunay Torun'un iki yıl öncekiyle şimdiki hali arasında negatif bir fark var gibi, Slovakya maçında fena değildi yine de. Sakatlıklarının etkisi var tabii bunda, onun için de henüz konuşmak erken. Olcan Antep'te yaptığı çıkışı Trabzon'da da sürdürüyor. Hatta Antep'teki rolüne oranla daha özgür oynayınca ve yanındaki isimler de daha kaliteli olunca sonuca daha çok etki ediyor. Yetenekli, akıllı ve çabuk. Bu tipte oyuncu sayımız az olduğundan üzerine gidilmeli Olcan'ın. Mehmet Ekici milli takıma seçildiğinden beri hiç geliştiremedi oyununu. Genç oyuncuların yaptıkları çıkış sonrası belli zamanlarda yaşadığı düşüş onda da baş gösterdi, takımında da çok iyi sezon geçirmiyor. Ama yeteneği nedeniyle kadronun içerisinde olması gereken oyuncu. 


Forvet 
Kısır mevkilerimizden biri ve en önemlisi de ileri uç. Burak Yılmaz'ın bu sezon attığı 29 gol umut verici ama maalesef tam anlamıyla komple bir forvetimiz yok. Hiddink döneminde sıkça tek forvet oynatıldı Burak ve sonuç beklediğimiz gibi oldu. Evet gol de attı ama oyuna katkı anlamında neredeyse hiç etkili olamadı. Bunda tek forvet oynamaya hiç alışkın olmayışının yanında, arkasında oynayan oyunculardan hiçbirisinin de ofansif-topsuz oyunda ona yardımcı olmamasının da etkisi vardı. Bu yıl Olcan ile olan uyumu düşünüldüğünde bu daha kolay anlaşılıyor. Mustafa Pektemek gelişmekte olan bir oyuncu. Burak kadar hızlı ve ona göre avantajı tekniğinin daha iyi olması. Bu sayede ileride top tutmaya daha müsait ama tek forvet oynamak için gerekli taktisel olgunlukta değil henüz. Ayrıca önce Beşiktaş'ta düzenli olarak oynamaya başlaması gerek. O yüzden Avcı'nın çift forvet oynaması takım için daha hayırlı olur. Burak, Mustafa, Mevlüt, Umut gibi sürekli savunma dengesini bozucu koşular yapan oyuncuların olması, geriden gelen oyuncular için şanstır. Türkiye'de üzülerek söylemek gerekirse golcü yok çok fazla. Cenk Tosun geçen yılki çıkışın ardından Mehmet Ekici'ninkine benzer bir düşüş yaşamakta. Cenk yukarıda bahsettiğim komple forvet tanımına uyan bir oyuncu. Daha 20 yaşında, bunu atlatır diye düşünüyorum. Bu yıl zaten genel olarak Gaziantepspor'da düşüş vardı, bu da etkili oldu performansının düşmesinde. Semih'in form durumu da beni üzüyor. Formda olduğunda milli takımın değişmez oyuncusudur bence. Her şeyden biraz var derler ya, öyle oyuncu işte. Takımda varsa oyunu rakip alana yıkabiliyorsunuz ve de bence gol vuruşları Burak'tan daha kaliteli.  Aykut Kocaman'ın fazla şans vermemesinden mütevellit, bu yıl bir boşvermişlik var. Geçici bir süreçtir umarım.



Yeni bir milli takımımız var sonuçta. Başlarda kötü sonuçlar alınabilir ama sabretmemiz gerek. Abdullah Avcı'nın bu takımı nasıl dizayn edeceği şu an muamma. Sistem, hücum ve savunma düzeni vs.. bunlar bayağı zaman alan çalışmalar. Birbirlerine yabancı oyunculardan kurulu bu takımın herşeyden fazla ihtiyacı olan şey, formanın değerini bilerek, özgüvenle ve beraberce oynaması.

2 Mart 2012 Cuma

Kartalkaya'yı Ateşleyenler

Hayalin bir dağın tepesine karlarla kaplı olsa da ateşle iz bırakmak kadar zor bir şey olsa bile peşini bırakma. Önce hayal eder, sonra o hayale inanırsın; nasıl yapabileceğini tasarlar ve denersin, yılmadan. Yeterince denersen, neden olmasın?



Onlar tam da bunu yaptı. Karlarla kaplı Kartalkaya’nın zirvesine ateşle iz bırakabileceklerine inandılar. Burn, sadece ihtiyaç duydukları cesaret ve enerji desteğini sağlayarak bir hayali ateşledi. Onlar da tutkularının peşinde yola çıktılar. Boardlarını hazırladılar, pompalarla modifiye ettiler, rampalarını kurdular ve kaydılar. Olmadı, baştan aldılar, onları amaçlarına ulaştıracak şartları gerçekleştirmeyi başarana kadar, tekrar tekrar.

Ve 3. gün de bitip gece yarısı olduğunda Kartalkaya’da istedikleri ateşi yakmayı başardılar. Çektikleri videoyla da ‘İçindeki kıvılcım nasıl kocaman bir ateşe dönüşür’ü hepimize gösterdiler. Tutku ve cesaretle yanmayacak ateş yoktu, inandık. Burn, gençleri tutkularından başka bir şeye kulak asmadan, istediklerini alana kadar denemeye, vazgeçmeden denemeye çağırıyor. Tutkuları cesaretle besleyen kocaman bir ateş yakmak için Burn gençleri ateşlemeye devam edecek.

İçindeki kıvılcımı farket ve büyüt. Burn ateşler.

http://www.facebook.com/BurnTurkiye

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Berk İsmail Ünsal: En büyük problem sahalar


Berk İsmail Ünsal, Galatasaray A2 takımının en küçüğü ve en çok gelecek vadeden oyuncularından biri. Geçtiğimiz günlerde Hayatım Futbol dergisi kendisiyle bir röportaj yapmış. Benim en çok ilgimi çeken kısımsa şu bölüm;

- Bir futbolcu olarak A2 Ligi'nde memnun olmadığın taraflar var mı, sahalar mesela. Organizasyondaki eksiklikler neler? 

- "A2 Ligi'nde yukarıdan oyuncular inebiliyor, A takımdan oyuncular oynuyor. O zaman kendi adıma dediğim gibi, fizik problemi yaşayabiliyorum. Bazen çok kötü sahalarda oynuyoruz. Balçık, çamur, toprak sahalar oluyor, o zaman çok zorlanıyoruz. Stadyumla oynamakla bu tip sahalarla oynamanın çok farkı var."

Birileri Türk Futbolunun geleceğinden falan mı bahsetti? Kimse kusura bakmasın ama futbolun olmazsa olmaz unsurlarından biri olan sahalar bu durumdayken futbolun geleceğinden falan bahsetmek komik oluyor. Geleceğimiz dediğimiz oyuncular bu sahalarda top oynamaya çalışıyor ve futbol eğitiminin en temel yıllarını sakatlıklarla geçiriyor. Oynanan birçok maçta yeterli sağlık ekibinin olmadığını falan söylemiyorum bile.