Snippet
4 Ağustos 2012 Cumartesi
Basketbolda Genç Yetenekler Keşfediliyor!
Basketbol benim için bir tutku ve bu tutkumu herkes görmeli diyorsan; Nike senin için burada...
Basketbolda sıkı bir rakip olduğunu ve kazanmayı herkesten çok istediğini biliyoruz. İyi oynuyorsun, kendine güveniyorsun ve hayallerindeki basketbolcular gibi büyük oynamak istiyorsun...
Basketbol tutkun için yapman gerekenler 3 ayrı şehirde yapılacak seçmelere katılarak, kendini basketbol dünyasına kanıtlamak. Sinan Güler gibi tutkunu içinde hisset, mücadele et ve oyununu herkese göster, sadece profesyonel basketbolcuların tecrübe ettiği Amerika hayaline bir adım daha yaklaş.
Yeteneklerini herkesle paylaşıp beğeni toplamak istemez misin? Şut at, turnikeye çık ve top hakimiyetini video ve fotoğrafla kanıtlayıp kendi sesinle profilinde yayınla, arkadaşlarınla anında paylaş.
Hayal ettiklerin için seni burada bekliyoruz: http://www.facebook.com/nikebasketballturkiye/app_328774483875994
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Milli Takım Topçusu: Giovani dos Santos
Oynadığı takımlarda bir türlü kendisini tam olarak gösteremeyen, bir aralar yolu buralardan da geçmiş olan, Giovani dos Santos milli takımda (genelde olduğu gibi) estirmeye devam ediyor. Olimpiyat Oyunları futbol kategorisi çeyrek finalinde Meksika'nın Senegal ile oynadığı maçın normal süresinde 2-2 berabere kalması sonucu uzatmalardaki Meksika'nın iki golunden birini attı. Maçtaki ilk golun de asistini yapmıştı. Kulüp taraftarları kendisi hakkında pek olumlu şeyler söylemese de milli takım taraftarları ''Gio'yu nasıl bilirdiniz?'' sorusuna ''iyi bilirdik'' cevabını verirler herhalde...
14 Temmuz 2012 Cumartesi
Hamit, Mertan ve Johan
Bir genç oyuncunun gelişiminde takımdaki tecrübeli oyunculardan alacakları şeyler önemli yere sahiptir. Mertan gerçekten en doğru isimleri seçmiş antrenman arkadaşları olarak. Şüphesiz Hamit de Elmander de genç oyuncular için her anlamda güzel örnekler.
13 Temmuz 2012 Cuma
Hamit Altıntop: Bir Transferden Fazlası
Bir oyuncudan ne istersiniz? Akıl, hırs, karakter, liderlik... bunun gibi birçok özelliği barındırıyor Hamit. Tam bir joker ve bu özelliği Terim için onu çok farklı kılıyor. Menajerinin onca alavera dalaverasına rağmen daha yüksek bir teklifi reddedip Galatasaray'ı seçti. Bu bile onun neden özel olduğunu anlatıyor aslında. Selçuk transferinde de benzer bir durum vardı geçen yıl. Onu alan lige 1-0 önde başlayacaktı. Nitekim öyle de oldu. Hamit transferi de hem psikokojik anlamda hem de kadro kalitesi anlamında rakipler için sıkıntı oluşturacaktır. Tabi hep söylüyorum bu yapılan transferler Melo'nun alınmasıyla anlam kazanacak. Umarım onun transferi de kısa sürede gerçekleşir. Şimdilik bu kadarla kalsın yazı, transferler geldikçe onları da değerlendiririz.
6 Temmuz 2012 Cuma
23 Haziran 2012 Cumartesi
istelezzet.com Reklam Filmi Rekabeti Kızıştırıyor!
İstelezzet.com "Yemek Sepet ile Taşınmaz" Diyor
Eve yemek sipariş verirken artık birçoğumuz telefon yerine interneti tercih ediyoruz. Telefonda dert anlatmak ve sözlü yanlış anlaşılmalara yer bırakmak istemiyoruz. Hele yakındaki restoranların broşürlerinin olduğu bir dosyayı hiç istemiyoruz! Yakındaki tüm alternatifleri görebilmek ve siparişi seçenekler ile verebilmek, birçok kişiyi internetten sipariş vermeye yönlendiriyor. Sektör bu kadar önem kazanınca, bu hizmeti veren yeni yeni web siteleri ortaya çıkıyor.
Sektöre giren güçlü rakiplerden biri de www.istelezzet.com... istelezzet.com’un viralini merak ediyorsanız, videoya tıklayıp görebilirsiniz. Rakibe gönderme yapma cesaretini Türkiye’de çok fazla markada görmüyoruz ne de olsa! Hem bu video hem de web sitesi çok konuşulacağa benziyor.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Yemek Siparişi Sepet ile Taşınmaz...:) from Istelezzet on Vimeo.
Eve yemek sipariş verirken artık birçoğumuz telefon yerine interneti tercih ediyoruz. Telefonda dert anlatmak ve sözlü yanlış anlaşılmalara yer bırakmak istemiyoruz. Hele yakındaki restoranların broşürlerinin olduğu bir dosyayı hiç istemiyoruz! Yakındaki tüm alternatifleri görebilmek ve siparişi seçenekler ile verebilmek, birçok kişiyi internetten sipariş vermeye yönlendiriyor. Sektör bu kadar önem kazanınca, bu hizmeti veren yeni yeni web siteleri ortaya çıkıyor.
Sektöre giren güçlü rakiplerden biri de www.istelezzet.com... istelezzet.com’un viralini merak ediyorsanız, videoya tıklayıp görebilirsiniz. Rakibe gönderme yapma cesaretini Türkiye’de çok fazla markada görmüyoruz ne de olsa! Hem bu video hem de web sitesi çok konuşulacağa benziyor.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Yemek Siparişi Sepet ile Taşınmaz...:) from Istelezzet on Vimeo.
22 Haziran 2012 Cuma
Transfer, Yönetim ve Amrabat
Daha iki gün önce Kayserispor, Amrabat için yapılan 7 milyon euroluk teklifi reddetti. 12 milyon istiyorlarmış, isterler... Adamlar yirmi de ister... İsterlerse senin ezeli rakibine bu oyuncuyu daha düşük fiyata satmak için yırtınabilirler de. Ali Turan transferinden dolayı Kayserispor yöneticileri kelimenin tam anlamıyla Galatasaray'a gıcık ve oyuncu satmak istemiyorlar. Satsalar daki iki üz katı fiyat biçiyorlar. Seversin- söversin senin bileceğin iş lakin adamlarının tutumu böyle. Galatasaray yönetimi ne yapıyor peki? Dünyada sanki Amrabat'tan başka hızlı, adam eksilten ve bazen Quaresma'dan dahi bencil olabilen oyuncu kalmamış gibi Kayserispor'a dileniyor. Bunu yaparken de 7 milyon euro gibi bir rakamı gözden çıkarabiliyor. Peki neden? Onu ben bilmiyorum, açıklayabilen varsa da aydınlatsın.
Galatasaray'da 5 yabancının yeri neredeyse değişmez gibi. Toplam 6 yabancıyla oynayabildiğin ligde geri kalan tek atımlık kurşunu Amrabat'tan yana kullanabiliyorsun. Üstelik senin takımının yabancı forveti Euro 2012'nin en kötü 11'i arasına seçilmeyi başarmışken. Üstelik Şampiyonlar Liginde kesin olarak yer alıcakken. Türkiye liginde dahi sana saç baş yolduran forvetler acama CL'de seni ne kadar taşır? Elmander'e ben kefilim o yine mücadelesini gösterecektir ama golü kim atacak? Emre Çolak? Engin? Riera(!) ? Belki Selçuk... Kısacası bu takımın şu an transferde ilk tercihi birinci sıınıf bir golcü olmalıdır.
Genel anlamda kamp başlayana kadar doğru transferler gerçekleşebilirse (ki bence zor) yönetim başarılı sayılabilir. Bizim başarısız diye değerlendirdiğimiz oyuncular alınır, takım onarla şampiyon da olabilir ama neden zor yolu seçilsin ki? Bir de Melo olayı var ki bence şu an transferi ilk bitirilmesi gereken kişi.Tok alıcıyı oynarken umarım onu da elimizden kaçırmayız.
15 Haziran 2012 Cuma
adidas'ın Sahalardaki Yeni Savaşçısı: Predator Lethal Zones Oyun Kontrolü İçin En iyi Krampon
adidas, Xavi, Robin Van Persie, Nasri, Nani ve Di Maria gibi dünyanın en iyi futbolcularının tercih ettiği Predator kramponun son versiyonu Predator® Lethal Zones ile sahada mutlak kontrolü oyuncuya veriyor. adidas’ın yeşil sahalardaki yeni savaşçısı Predator® Lethal Zones, oyunun kontrolü için 5 yıkıcı bölgesi ile mükemmel top hakimiyeti sağlıyor.
adidas Predator Reklam filmine bu linkten ulaşabilirsiniz: http://youtu.be/ssTsQkvhHwc
adidas, dünyanın en iyi oyuncularının tercih ettiği ikonik krampon serisi Predator®’ın en son üyesi Predator® Lethal Zones ile futbolda oyun kontrolü için tanımlanan 5 yıkıcı bölgesi ile gücü oyuncuya veriyor. Yüksek hızda “Top Sürüş” ve mükemmel ‘’İlk Temas” için belirlenen bölgelerin yanı sıra, daha hızlı vuruşlar için kullanılan “Bitirici Nokta”, uzun mesafeli pasla oyunu açmak için “Orta” ve hassas çalımlar için “Pas” şeklinde adlandırılan diğer bölgeleri ile Predator® Lethal Zones eşsiz bir yapıya sahip. Beş yıkıcı bölge, bir kesin sonuç: Mükemmel top hakimiyeti.
Top Sürüş
Rakibi hızlı hareketleriyle büyüler, şaşırtır ve alt eder.
http://youtu.be/OwLR7s9QUsI-
İlk Temas
O, topu durdurduğu anda rakip için her şey biter. O, mıknatıs gibi topu kendine çeker ve tek hamle ile uzaklaşır.
http://youtu.be/TIXsyHKMrqg
Bitirici Nokta
Keskin şutlarla, her zaman hedefe ulaşır. Top ağlarla buluştuğunda, sırrını anlarsın.
http://youtu.be/nSBmNTey9vI
Orta
O, yıkıp geçtikleriyle ünlü bir balyozdur. Gücü ve yeteneğiyle nokta atışı yapar. Antrenörünü çılgına çevirir, kalabalığı çoşturur.
http://youtu.be/HtvCRRHcAac
Pas
İşte her defansı çözen maymuncuk. Tek dokunuşla rakibini geçer. Top daima onu bulur.
http://youtu.be/I_THLMl5wXI
adidas Predator Lethal Zones'un yeni 5 yıkıcı bölgesi. Sonuç: Kusursuz top hakimiyeti. Gelmiş geçmiş en yıkıcı ataklara hazır ol. Kır zincirlerini!
Daha fazla bilgi için adidas Futbol sitesini ziyaret edebilirsiniz: adidas.com.tr/football/
Bir bumads advertorial içeriğidir.
7 Haziran 2012 Perşembe
17 Mayıs 2012 Perşembe
17 Mayıs'lara...
Her sene 17 mayıs geldi mi hüzünlü bir gurur sarar Galatasaray taraftarını. Uefa finali tekrar izlenir, tarihi anlar bir kez daha hatırlanır (Aslında hiç unutulmaz ama). Bir zamanlar adını Avrupa'ya ezberleten takım son yıllarda pek uğramaz oldu oralara. Uğrasa da kayda değer bir başarı gelmedi. Bugün ise durum biraz daha farklı. Artık Galatasaray taraftarı geleceğe daha umutlu bakıyor. Bunun için de hayli nedeni var. Aradan geçen onca yıldan sonra Şampiyollar Ligi'ne dönüş vakti geldi mesela. Fatih var, onun aslanları var, yepyeni bir sıtadımız ve tabiki inanmış taraftarımız var. Herşey müsait ve artık yeniden Avrupa'ya yelken açma vakti geldi. Yeni 17 Mayıs'lara...
14 Mayıs 2012 Pazartesi
Beko Basketbol Oyunu'nu Oynamayan Kalmasın! Oyun Çok Keyifli, Süper Ödüllü…
Türkiye’de ve dünyada basketbolun sponsoru Beko, Beko Basketbol sitesinde yeni bir uygulama yayınlamaya başlamış. Merakla, http://basketball.beko.com linkini kullanarak girdiğim Beko Basketbol Oyunu tam da Beko marka kimliğini yansıtan dinamik, eğlenceli bir uygulama olmuş. Oyunu oynarken hem çok keyifli bir basketbol deneyimi yaşıyor, hem de her dönem çekilişle Beko 117 Ekran Smart LED TV kazanma fırsatı yakalıyorsunuz.
Uygulamada ilk dikkat çeken nokta, oyuna girişte kolaylık sağlanmış olması. İlk olarak karşınıza, oyunu oynamak isteyen herkesin düşünüldüğü iki farklı giriş seçeneği çıkıyor. Oyunu oynayan herkesin yeni bir çekiliş hakkı kazandığı uygulamada, büyük ödülü kazanan kişiye ödülü ulaştırabilmeleri için bilgi formunu eksiksiz doldurmak gerekiyor. Sonra oyun başlasın! Çok eğlenceli bu oyunu oynamak için tek yapmanız gereken mouse’un sol tuşuna basarak topu tutmak, yönlendirmek, topun hızını ayarlamak ve atışı yapmak için tuşu bırakmak. Verilen sürede en az iki basket atmak sizi bir sonraki bölüme taşıyor. Emin olun, bölümler bitmesin oyun hep devam etsin istiyorsunuz.
Her gün oynayarak 1 yeni çekiliş hakkı daha kazanılan uygulamada, arkadaşlarını davet eden çekiliş hakkını arttırıyor. Son olarak, “Çok keyifli, süper ödüllü bu oyunu oynamaya değer!” diyorum.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
13 Mayıs 2012 Pazar
Agüero Mucizesi
Dakika 90+1'yi gösteriyor. Manchester City 2-1 mağlup durumda. Belki de M. United şampiyonluk kutlamalarına başlamıştır. Manchester City taraftarı tribünleri gözyaşları içinde terketmeye hazırlanıyor. Fakat futbolda son düdük çalmadan hiçbir şey bitmiyormuş, bunu bir kez daha hatırlatıyor Sergio Agüero. 90+2'de Dzeko, 90+3'te Agüero gol atıyor ve şehrin bir yanını sevince boğarken diğer yanrısının başına yıkıyor dünyayı. M. City 44 yıl aradan sonra şampiyon oldu kısacası. Tebrikler... [Futbol Enteresan Bir Oyun] :)
12 Mayıs 2012 Cumartesi
Şampiyon Galatasaray: Tertemiz 18
Armanla, formanla, taraftasınla sen şampiyon olacaksın dedik. İnandık, bileğimizin hakkıyla, alnımızın teriyle şampiyon olduk. Tertemiz 18. şampiyonluğumuz tüm sarı-kırmızı sevdalılarına gelsin. ŞAMPİYON GALATASARAY
11 Mayıs 2012 Cuma
Alessandro Nesta
"Artık İtalya ve Avrupa futbolu benim için çok hızlı. Bu nedenle ayrılma kararı aldım.'' diyor Nesta. Milan'la tam 10 yıl geçirdi ve artık gitmesi gerektiğini düşünüyor. Muhtemelen bir sonraki durağı parası bol, temposu düşük bir lig olacak. Veliahtı olarak da Thiago Silva'yı göstermiş. Kısaca Milan'da yaprak dökümü sürüyor va daha da devam edecek gibi.
28 Nisan 2012 Cumartesi
İnan'an Kazandı | Trabzonspor 2- 4 Galatasaray
Süper Final'in en önemli galibiyeti alındı. Neden mi? Sezonun en iyi futbolunu oynadığı maçta üstelik yendiği taktirde neredeyse şampiyon olacakken travmatik bir şekilde ezeli rakibine kaybettiği maçın ardından geldi de ondan. İçten içe Galatasaray'ın bu travmayı rahat atlatamayacağı konuşuluyordu. Takımı yakından takip edenler içinse gereksiz çekincelerdi bunlar. Bilen takımın nasıl oynadığını biliyordu, puan kaybı büyük sürprüz olurdu yani. Açıkçası şünü söylemek gerek: Galatasaray ve diğer takımlar arasında bir siklet farkı var bu sene. Kazandığı maçlarda da kaybettiği maçlarda da bunu açık seçik gördük.
Maç hızlı başladı, daha beş dakika geçmişti ki iki net pozisyon harcadı takım. Bu tür maçlarda ilk golü atmak meseledir. Bunu da Selçuk'un artık klasikleşen serbest vuruş gollerinden biriyle gerçeklerştirdik. Asistler, paslar, hem ofansta hem defansta etkinlik... Hepsi bir yana frikik golleri bir yana. Allah nazardan korusun Selçuk gerçekten bir serbest vuruş ustası olma yolunda ilerliyor. Onu bu konuda farklı kılan ise birçok açıdan bunu yapabiliyor olması. Açıkçası onunla ilgili sayfalar doldursak yine yetersiz lakin şunu söylemeden geçemeyeceğim; Selçuk ligin kaderini belirleyen oyuncudur.
Maça dönecek olursak, oyun 4-1'e geldiğinde skorun ve Selçuk'suz orta sahanın etkisiyle oyunda kopmalar olsa da genel bağlamda güzel bir maç oldu. Bundan sonra iki maç takım Arena'da oynayacak. En yakın rakibi ise iki maç deplasmanda oynayacak. Tabi yarın akşamki FB-BJK maçı da var. Normal şartlar altında Fenerbahçe Beşiktaş'ı evinde yener ancak Sow-Alex-Emre üçlüsünün oynamayacak olması 'acaba' dedirtmiyor değil.
Son olarak, #MutluSona3maçKaldı
22 Nisan 2012 Pazar
Haydi Aslanlar Bitirin Şu İşi
En az gol yiyen, en çok gol atan takım olmak, ezeli rakiplerine hiç yenilmemek, en yakın rakibine fark atmak falan yetmedi. Çok önemli maçlar oynadık ama hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Yüzdük yüzdük kuyduğuna geldik. Artık bu işi bitirme vakti geldi. Haydi aslanlar, bu ligin fişini çekin artık.
18 Nisan 2012 Çarşamba
Yenersek %51 Şampiyonuz
Haftasonu oynanacak Fenerbahçe maçıyla ilgili Necati Ateş: ''Belki de şampiyonluk hedefimizin yüzde 51'lik bölümünü koparacağımız bir maç olacak.'' Bence Necati az söylemiş. Yenersek şampiyonluk yolunun %75'ini katetmiş oluruz. Bu iş biter...
13 Nisan 2012 Cuma
Blog Yazarlarına Galatasaray'ı Sorduk
Başarıların ve başarısızlıkların doğru analiz edilebilmesi için birden fazla bakış açısına sahip olmak gerekir. Bu bağlamda hayatlarının büyük bölümünü spora ve sevdiği takımlara ayıran blog yazarlarına Galatasaray'ı sorduk. İşte ''Geçen sezonun ardından Galatasaray nasıl/neden bu kadar başarılı ?'' sorusuna blog yazarlarının verdiği cevaplar;
Orhan Uluca (Borges Blog):
Fatih Terim Başarısı,
Galatasaray'ın geçmiş dönemdeki başarısızlığın temeli sıklıkla berlitiildiği gibi sportif yönetimin yetersizliğiydi. Fatih Terim eski dönemde kurulan kadrolardan daha farklısını oluşturmadı belki ama futbol yönetiminin başına geçerek sezon başından bu yana kendi istediği projeyi gerçekleştirebilecek alanı yarattı. Terim ismine rağmen çatlak sesler çıksa da bu konuda oldukça başarılıydı. Dolayısla Galatasaray'ın başarısı rakiplerinin olağan dışı sorunlar yaşamasının avantajından ziyade Terim faktörü ile ancak açıklanabilir.Melo-Lincoln arasında çok büyük fark yoktur belki ama Terim ve diğerleri arasında yönetim ve güç farkı buradaki başarının anahtarıdır.
Kutay Ersöz ( Targetstriker):
Galatasaray'ın başarılı olmasının en büyük nedeni bana göre Fatih Terim'dir. Terim'in başarılı olma ihtimali zaten yüksekti. Burada şaşırtan bir durum yok. Fakat daha da önemlisi, Terim son yıllarda yaşanan ve kazanılan şampiyonluklara rağmen devam eden sorunlara da çözüm oldu. Son Melo-Riera kavgasını bir kenara ayırırsak; takım içi gruplaşma kalmadı. Saha dışında sorunları çözen Terim, saha içinde de sürekli arayış içinde oldu. Bir yere saplantılı kalmadı. Tek forvetle başladığı sezonu çift forvetle bitirdi. Emre Çolak'a yeni bur rol kazandırdı, Semih'i takıma soktu. Takımın tamamı değiştikten sonra böyle bir başarı kazanmak gerçekten önemli bir meziyet.
Buğra Şişman (Mental Futbol):
Mental Futbol olarak bunun çok basit bir açıklaması olduğunu düşünüyoruz;
Geçen sene florya'dan içeriye giren futbolcu, "Antrenman bitse de gitsek" havasındaydı. O gün antrenmanda, yarın durumu belli olmayan hocasına kendini ispatlama gibi bir derdi yoktu. Bu sene tüm futbolcular, Fatih Terim'in gözüne girmek için uğraşıyorlar. Florya'nın başında bir patronun olduğunun farkındalar. Bu sene futbolcular; formaların garanti, yarın Galatasaray'daki geleceklerinin "cepte" olmadığını biliyorlar. Antrenmanda kendini göstermek isteyen futbolcu, maçta çok daha fazlasını veriyor. Başarı ve geçen seneye kıyasla en büyük fark; Fatih Terim.
Sabri Sofuoğlu ( ultras Movement):
Galatasaray'ın geçen yıla göre daha başarılı olmasının en temel nedeni takımı en iyi tanıyan ve başarısızlığa çözüm bulabilecek tek teknik direktör olan Fatih Terim'in takımın başına getirilmesi oldu. Fatih hoca, sadece saha içi ve Florya'daki düzeni sağlamakla kalmadı, Telegol programındaki "Fatih Terim Ayarı" gibi, saha dışı "mihraklara" karşı da Galatasaray ismimi korudu. Hocanın şansına bölgelerinin başarılı isimleri Selçuk, Melo, Muslera ve Elmander de takıma kazandırılınca, Galatasaray rakiplerine göre daha da güç kazanmış oldu.
Fırat Selçuk (Artemio Franchi):
Tarihin hem kağıt üzerinde hem de saha içerisindeki en başarısız sezonu sonrası önce teknik adam riski alındı. İlk dönemi efsane olan, ikinci dönemi ise kendisinden sonra devam eden sezonları bile kötü etkileyen Fatih Terim hamlesi yapıldı. Bence ortası yoktu, ya ikinci dönemini bile mumla aratacaktı, ya da ilk döneminden izler olacaktı sahada. Takımın ilk şansı ikinci seçeneğin gerçekleşmesi oldu. Buna ek olarak üç sezon boyunca üzerinde ölü toprağı oyuncuların büyük çoğunluğunun yerine yenileri geldi. İhtiyaç duyulan her bölgeye neredeyse kusursuz isimler gelince başarı da geldi, takımın ayağa kalkması zor olmadı. Oyuncuların sisteme tam oturması zaten yeterliyken üzerine bir de her bölgede ikişer isim birbirlerini tamamlayıp çok iyi anlaşarak takımı ayaklandırmış oldular. Türkiye'de bulunduğu her takıma birkaç basamak atlatacak belki de tek yerli oyuncu olan Selçuk İnan alındı, bu zaten başlı başına yeterli olabilirdi orta saha için. Yanına Felipe Melo da geldi ki o Melo Fiorentina'dan Juventus'a gittikten sonra dibe vurdu, yeniden Fiorentina günlerindeki performansı arıyordu, onun da kat kat fazlasını burada bulurken Selçuk İnan'la sanki uzun süredir birlikteymiş gibi uyum içinde. Aynı uyum Ujfalusi ve diğer savunmacılar arasında yok derken Semih aldığı formayı bırakmadı ve savunmada da iki isim birbiriyle müthiş uyumlu hale gelmiş oldu. Forvette de Elmander yanına kim gelse uyum sağlayabilen bir yapıda olunca Milan Baros ile birlikte durdurulamaz hale geldiler. Kaleye zaten tartışmaya gerek bile olmayan bir isim alındı, ona değinmeye bile gerek yok. Önce nokta atışı transferler, sonra bu transferlerin takıma ve birbirlerine olan uyumu geçen sezon yaşanan her şeyi tersine çevirmiş oldu.
Ömer Behram (Jesusalmeyda):
Geçtğimiz sezonun ardından GS'ın bu sezonki başarısının ardında TD-yönetim-oyuncu kadrosu 3'lüsü en büyük etken olarak gözükse de futbol camiasının içinde bulunduğu durum da bir o kadar etkilidir diye düşünüyorum. GS gibi büyük takımların nadiren yaşadığı geçen sezonki gibi kabus sezonların ardından çıkış yapması pek anormal değildir. Zira dip yapmış bir güç doğal olarak tekrar ivmelenecektir. Takımın ve taraftarın üzerindeki sürekli yenilgi psikolojisinini ise kırılması içerideki FB derbisiyle gerçekleşti bana göre. Takımın özellikle de ilk 11'in neredeyse tamamen değişip yeni yüzlerden oluştuğu bir ortamda geçen sezonun travmasını oyuncu grubunun pek yaşamaması normal. Hele de alınan yabancıların tecrübe olarak bu travmanın yaşanmaması açısından büyük katkısı olmuştur. Tribün ise -bence hala takımın seviyesinde değiller- geçtiğimiz sezonun travmasını kolay atlatamadı. Üst üste alınan galibiyetlerden sonra "tamam atlattık" denilebilir belki ama ilk puan kaybında "acaba?" sorusunu kendine soruyor yine taraftar. Bu açıdan travmatik dönemin aşılması hususunda genel olarak takımın performansı ama özelde içeride oynanan ve bence senenin en iyi performansı olan FB derbisi önemlidir.
İkinci olarak ise maliyeti büyük transferler ve Terim'in gelişiyle peydah olan beklentilerin yaratacağı baskı ortamı şike soruşturması vesilesiyle gölgede kaldı. FB, BJK ve TS bu süreçle ister istemez meşgul olma durumunda kalırken medyanın ana gündemi şike meselesi olmuşken takımın üzerinde oluşacak sanal baskı ortamı da pek oluşamamıştır. Yeni kurulan bir takım için medya-kamuoyu baskısının rakipleri üzerine yoğunlaşması büyük avantajdır. Son olarak ise Fatih Terim'in geçirdiği değişim diyebilirim. Terim'in benim de hiç haz etmediği aşırı ego patlamaları ve saha dışı sataşmaları bu sezon minimuma inmiş durumda. Saha dışıyla mümkün olduğunca az diyaloga giren haliyle tüm aklı futbolda olan Fatih Terim de yeni kurulan bir kadro için büyük şans olmuştur. Terim'in futbol anlayışında da belli değişimler yaşandığına şahit olduk bu süreçte tabii ama onları da sezon bitince yazmak gerek.
İkinci olarak ise maliyeti büyük transferler ve Terim'in gelişiyle peydah olan beklentilerin yaratacağı baskı ortamı şike soruşturması vesilesiyle gölgede kaldı. FB, BJK ve TS bu süreçle ister istemez meşgul olma durumunda kalırken medyanın ana gündemi şike meselesi olmuşken takımın üzerinde oluşacak sanal baskı ortamı da pek oluşamamıştır. Yeni kurulan bir takım için medya-kamuoyu baskısının rakipleri üzerine yoğunlaşması büyük avantajdır. Son olarak ise Fatih Terim'in geçirdiği değişim diyebilirim. Terim'in benim de hiç haz etmediği aşırı ego patlamaları ve saha dışı sataşmaları bu sezon minimuma inmiş durumda. Saha dışıyla mümkün olduğunca az diyaloga giren haliyle tüm aklı futbolda olan Fatih Terim de yeni kurulan bir kadro için büyük şans olmuştur. Terim'in futbol anlayışında da belli değişimler yaşandığına şahit olduk bu süreçte tabii ama onları da sezon bitince yazmak gerek.
Oğuzhan Bozan (Marcadelist):
Geçtiğimiz (2010/11) sezonunun sonunda tarihinin en kötü sonucunu alan Galatasaray daha üzerinden bir sene geçmeden daha büyük hedeflere göz koydu.Bilinçli taraftarların aklında gelecek sene CL'de gelebilecek başarının heyecanını yaşaması bile değişimin ne kadar güçlü olduğunun göstergesi.Peki ne değişti ?
Tabi ki öncelikle kadro kalitesinin geçtiğimiz sezona göre kat be kat arttığını söyleyerek başlamak gerek.Ancak benim düşüncem bu başarının gelişinde ki asıl iki etken ,"Inanç ve Güven" ..Sahadaki oyunculara inanan bir tribün,saha içinde birbirine güvenen,inanan futbolcular ve enerjisi,ümidi tam biterken kenara bakıp Fatih Terim'i görünce yeniden doğmuş gibi olan bütün Galatasaray bireyleri.
Inanç ile anlatmak istediğimi en iyi açıklayan,herkesin takımın,tribünün,yönetimin hakkında konuşurken hissettiği.Bir maçta geriye düşünce tribünlerin boşalmaması ve herkesin ne zaman geri döneceğiz diye düşünmesi.Sadece dışardan böyle gözükmüyor,futbolcular içinde yönetim içinde böyle..Tabi bir kaç futbolcu hariç..
Güven mevzusuna gelicek olursak,kalecimizden bahsetmek en doğrusu.Bu kadar çile çekmişken o mevkiden,yeni gelene güvenmek kolay olmuyor.Fakat "dünyanın 7. harikası" etiketini alan bir kaleciye güvenmemek için hiçbir sebeb yoktu.İlk maçında basın tarafından linç edilme operasyonuna bütün taraftarlar olarak verdiğimiz cevap ile de Muslera'ya olan güvenimizi gösterdik.Nando Muslera'da bir çok maçta yaptığı kritik kurtarışlarla bize puan ve puanlar kazandırdı..Misal ; ilk yarıda deplasmanda ki Antalyaspor maçının son dakikası,MİY maçında ki penaltı , ilk yarıdaki İnünü deplasmanı..
Tribün takım bütünleşmesinden bahsedip sözlerime son veriyim.Geçtiğimiz 4 sezon istemeye istemeye takımdan uzaklaşan tribün,bugün gerçekten takıma olabildiğince yakın.Hem manen hem madden olan bu yakınlık diğer takımlar tarafından kıskanılır halde hatta.Tam olarak tribün desteğini takımımıza verip maçları kazanmasına rakibi etki alarak destek veremesekte,gerek yapılan şovlar gerek sosyal medya ile takıma olan yakınlığımızı gösteriyoruz dosta düşmana..
1 sezon bitmeden,takımı terkeden oyuncuları kıskandıracak kadar düzelen,iyileşen Galatasaray daha güzel günlere gidecek..Konjektür müsait,insanlar doğru,geçmiş teminat..
Burak Eren( Sportif Cümleler):
Geçen başarısız sezonların ardından başarıyı tekrar yakalamak adına birşeyler yapmanız gerekir. Galatasaray ise sürekli pahalı transferler yaparak, yıldız isimlere hatta Rijkaard gibi yıldız bir teknik adama bile yönelerek ama kadro mühendisliğini son derece kötü yaparak bu başarıyı kazanmak istedi. Bu kadar büyük yatırımın ardından başarı da gelmiyorsa beraberinde enkaz gelir ve o enkazın içerisinde geçen sezon kaybolduk.
Enkazdan kurtulmak mühim iş, herkes başaramaz bunu. Kadroyu yeniden yapılandırmak ve bazı modası geçmeye başlayan futbolcularınızı o moda akımının içerisine sokmak zorundasınız. Tabii ki doğru transferleri ama en önemlisi doğru kişiyi takımın başına getirerek. Fatih Terim bunu fazlasıyla başardı, bu takımı küllerinden yeniden yarattı ve yaşanan bu kaos ortamında 1-0 önde başlayan Galatasaray'ı daha farklı bir skorla önde tutmasını bildi.
Başarının nedeni doğru yapılanmadır. Fatih Terim bu yapılanmayı bütünüyle doğru gerçekleştirdi. Aynı zamanda ''geçmiş yıllardaki hatalarımızdan da ders alacağız'' mesajını en baştan vererek değiştiğinin sinyallerini vermişti, sezon içerisinde de bu değişime fazlasıyla şahit olduk. Şimdi hepimiz rahatız, ''Fatih Terim ne derse, ne yaparsa haklıdır'' modundayız ve bir taraftarın bu güveni kazanmasından daha güzel bir durum yok.
İş futbol aklınızda ve ona sunduğunuz imkanlarda bitiyor yani. Bütünüyle Galatasaray bu değişimi yaşamış durumda ve ilerleyen yıllara daha sağlam adımlar atarak ilerliyor.
İsmail Bekar ( 17MAYIS2000):
Bu takımı toparlayabilecek tek insan Fatih hocaydı. Çünkü bizi tanıyan sadece saha içindeki şeylerle ilgilenen bir hocadan daha fazlası lazımdı bize. Çünkü Galatasaray sadece kötü oynamıyordu. Ruhunu kimliğini kaybetmişti. Ve şimdi onun sayesinde tekrar bu kimliği kazandık. Geçen sezon sahada ve saha dışında var olan çaresiz Galatasaray gitti yerine mücadeleci, saldırgan ve kazanmayı arzulayan bir takım geldi. Hocaya ne kadar teşekkür etsek az. Bu seneki başarımızda yönetimin ve alınan oyuncuların kalitesinin de payı var tabi ama en büyük pay hocaya ait diye düşünüyorum.
Göksel Sert (Uzun Paslar):
Geçtiğimiz sezonki büyük çöküşün ardından böylesi bir toparlanma hem bekleniyor hem de beklenmiyordu. Bekleniyordu çünkü büyük bir takım 2 sene arka arkaya çok kötü işler yapamazdı; beklenmeme sebebiyse geçtiğimiz sezonki enkazın hayli ağır olmasıydı.
Galatasaray'ın başarısında Fatih Terim'i göz ardı etmek olanaksız. Bana göre şu anki durumda en büyük pay ona ait. Zor zamanlarda dahi futbolcularının sakinliğini korudu ve onların sadece futbola kanalize olmalarını sağladı. Sezon başı yaptığı Muslera, Ujfalusi, Eboue, Melo, Selçuk ve Elmander gibi transferlerin büyük birçoğunda karavana atmaması bir teknik direktör adına çok önemli bir artı. Ayrıca Emre Çolak ile Aydın Yılmaz gibi ümit kesilen genç yeteneklerden yeniden faydalanılmaya başlanması kuşkusuz onun eseri.
Galatasaray'ın geçen sezonki enkazdan bu kadar kolay kurtulmasına bir diğer sebep rakiplerin geçtiğimiz yıla oranla hayli zayıflamış olması. Kadro anlamında eski gücünü kaybeden Fenerbahçe ve Trabzonspor ile istikrarı bir türlü yakalayamayan Beşiktaş'ın geri gidişleri, Galatasaray'ın hanesine artı olarak eklendi ve şu an zirvenin en büyük adayı olan Galatasaray meydana geldi.
Tabii bu başarıda farklı sebepler de ortaya koyabiliriz. Ama bunları uzun uzadıya kaleme almak gerekli. Şu kadarını söyleyebilirim ki Galatasaray ilk defa uygulanacak Süper Final'e en büyük favori olarak başlayacak.
Uğur İstek (Elfenomeno Blog):
Saha içi ve saha dışı faktörler olarak ikiye ayıralım. Saha dışından başlayalım öncelikle. 2011 Mayıs'ına kadar olan 2-3 yıllık dönemde Adnanlar patentli iç ve dış yönetimsel kriz Ünal Aysal'ın başkan seçilmesiyle sona erdi. Galatasaray'ın başarısının en büyük nedeni yeni yönetimle sağlanan iç huzurdur bence. Ayrıca takımın başına Fatih Terim'im getirilmesi de bir o kadar doğru hareketti.Zaten bu huzurun sağlanmasında da en büyük pay kuşkusuz Terim'indir. Göreve başlarken yanına aldığı Hasan Şaş,Taffarel ve Ümit Davala gibi, bu klüpte efsaneleşmiş, en büyük başarıları kazanmış, karakter olarak son derece pozitif ve yapıcı isimlerle birlikte Florya'daki o kolej havasını tekrardan sağlamıştır. Bu dörtlü aynı zamanda kendileri de çok büyük Galatasaray taraftarı olduğundan futbolcularına Galatasaray sevgisini ve değerlerini aşılamakta güçlük çekmediler ve takımda yerlisiyle yabancısıyla harika bir bütünlük oluştu. Bu sezon öncesi yapılan büyük değişim sonucu tonla futbolcu takımdan ayrıldı. Bunların yerine elbette ki çok daha iyileri alınmalıydı. Başta Selçuk İnan olmak üzere Melo, Ujfaluji, Elmander, Muslera, Eboue Riera hepsi kağıt üstünde kaliteli ve kariyerli oyunculardı. Akıllardaki soru işareti ise, uyum sorununu ne kadar çabuk atlatabilecekleri üzerineydi. Takıma en geç katılan Riera hariç uyum sorunu yaşayan birisi de olmadı. Üstelik herkesçe sorunlu futbolcu oldukları bilinen Melo ve Engin neredeyse bütün sezon full konsantrasyon top oynadılar. Hemen hemen tüm transferlerden tam fayda sağladı takım.
Saha içine değinecek olursak; sene başında düşünülen 4-3-3 sisteminin, Arda'nın sürpriz transferi sonrası, bu sisteme uygun kanat oyuncusu eksikliği nedeniyle sonuç vermeyeceği ortadaydı. Ancak Terim yine de ilk 10 hafta bunda ısrar etti. Eboue ilk haftalarda neredeyse stoper hariç her yerde oynadı. Ama hoca zamanla doğru dizilişi ve doğru oyuncuları buldu. Fenerbahçe maçıyla başlayan 4-4-2 sistemi sene sonuna kadar başarıyla uygulandı. Eboue'nin sağ beki geçmesi (bence takımın iyi top oynamasına direkt etki eden bir sebep), müthiş bir potansiyeli olduğunu düşündüğüm Semih'in kaptan Ujfaluji'yle olan uyumu, toplamda 21 gol atan Melo-Selçuk'un hem hücum hem de savunma da verdikleri ekstra katkı, Elmander'in toplu ya da topsuz sürekli oyunun içinde olması takımın futbolunu özetleyen cümleler. Terim'in her zamanki mottosu olan "toplu hücum ve toplu defans" ın savunma kısmını harika hücum kısmını ise bazı maçlarda müthiş, genelde ise vasat üstü uyguladı takım. Hücumda nispeten oluşan bu kısırlığın ana sebebi kanatlarda ya da forvetteki yaratıcı ve topla savunmayı delebilen oyuncu eksikliğiydi. Emre ve Engin'in daha çok merkez orta saha gibi oynamaları bazı maçlarda işe yararken, alanı iyi daraltan rakipler karşısında alternatifsiz hücumlar yapmamıza sebep oldu bu özellikleri. Ama iyi takım savunması bu eksikliği makul kıldı. Devre arasında takıma katılan Necati'nin verdiği katkı da tartışmasız çok önemliydi. Kadro istikrarı ve takımın omurgası (Muslera-Ujfalusi-Melo, Selçuk-Elmander) da yine önemli faktörlerden. Semih, Emre, son zamanlarda hayli iyi gözüken Aydın ve son iki yılın kayıp oyuncusu Hakan Balta'yı da takıma kazandırdı Terim. Unutmadan söyleyelim; sezonun Galatasaray adına en önemli transferlerinden biri de Scott Piri'dir. Takımın maç sonlarını bu kadar iyi ve diri oynamasının birincil nedenidir kendisi.
Uğur Karakullukçu (PcLionFc):
Galatasaray için en büyük fark elbette ki kadro kalitesi. Ortada malzeme yoksa hiçbir şeften leziz bir yemek bekleyemezsiniz. Fatih Terim de özgüveni yerle bir olmuş ekipten bazı isimleri tekrar kazanmak için ısrarcı olarak ve bunu başararak önemli bir işe imza attı.
Öte yandan ne kadar iyi transfer yaparsanız yapın, kadro derinliği olan, oturmuş bir takımla başa çıkmak zordur. Fenerbahçe, Trabzonspor gibi 80 üzeri puanları görmüş ekiplerin iskeletinin bozulmasının da geçiş sürecinde Galatasaray'a çok önemli fayda sağladığını da atlamamak gerekiyor tabii. Şartlar oluştu, bu kaotik ortamdan çıkmaya belki de en yetkin teknik adam olan Fatih Terim de sivri yanlarını törpüleyerek helvayı yaptı.
Son olarak benim gibi genç oyunculara özel ilgi gösteren birisi bile artık şans tanınmayacağını düşündüğü Semih Kaya, Emre Çolak gibi gençleri ilk 11 oyuncusuna dönüştürmesi ise pastanın kreması, ona da ayrı bir parantez açmak gerek. Bu da kendi kredisini gençlere açmayı görevi addeden Fatih Terim'in bir farkı olsa gerek.
Tabii bu başarılı tablo nihayete ermediği sürece gelişimi sürdürmek de mümkün değil bu topraklarda. Galatasaray'ın ilk büyük eşik olan Süper Final'i atlayıp şampiyonluğu alması şart. Tabii bunu Avrupa'ya taşımak için takımda temel birkaç değişiklik yapılması, derinliğin arttırılması gerekliliğini de muhalefet şerhi olarak düşüyorum. Sonuç olarak Galatasaray, Fatih Terim komutasında doğru rotada ilerliyor.
Ersel Yetkin Baltacı (PanMonroe):
Şüphesiz ki, 2010-2011 sezonu, pek çok Galatasaray taraftarı için tarihin en uzun sezonuydu. Rijkaard'ın gidişi, Hagi'nin gelişi, yeni stadın açılışında yaşanan sürecin, zaten suyu kaynayan Polat yönetimini tamamen sona yaklaştırması ve elbette ki, küme düşme potasına kadar takımı götüren sportif başarısızlık. Ki buna başarısızlık yerine çok sancılı bir depresyon, basiretsizlik demek daha doğru olur. Velhasıl, bu sezonun başına kadar olan süreci tekrar tekrar, içimiz kan ağlayarak konuştuk zaten. Sadece geçtiğimiz sezon değil, şampiyon olduklarımız da dahil, geride bıraktığımız 7-8 sezon boyunca bir özlemin peşinde koştu galatasaraylı. Teknik, idari teşhisler hep yapıldı; lakin bir takım sorunlar üstüne binerek çığ gibi oldu ve artık neyi özlediğini bile unuttuğundan, çözümlerin karşısında daha da çok soru işareti belirdi.
Yeni sezona Fatih Terim'le girildiğinde, aslında galatasaray taraftarının bu süreçte farketmeden nasıl da savrulduğunu gözlemledik hep beraber. Taraftarın yarısı Terim'e koşulsuz şartsız biat ederken, diğer yarısı da, taraftarlığını askıya alacak derecede soğuk bakıyordu bu karara. Sadece ben, ve benim gibi arada kalan ufak bir grup vardı, "durun, bekleyip görelim" diyen. Günler geçip, ilk demeçler, "yeni" Fatih Terim'le ilk izlenimler belirmeye başladığında, benim Terim'e olan umudum daha da artmaya başladı, çünkü gözden kaçmayacak önemli ayrıntılar vardı. Peki bu ayrıntılar neler, onlara bir bakalım:
1-) Her şeyden önce, mental hazırlığını çok iyi yapmış Terim, daha takımın başına gelmeden tüm camianın, taraftarın nabzını yoklamış. Kıyıda köşede kalmış makalelere, Bloglara, twitter yorumlarına varana kadar, takımla ve kendiyle ilgili olumlu olumsuz tüm yorumlardan haberdar ve not almış. Bu ön hazırlık, yollanan oyunculardan, Florya'daki ilişkileri toptan ele alıp baştan düzenlemesinden tutun da, Ujfalusi'nin kaptan yapılmasına kadar pek çok şeyin zeminini hazırladı.
2-) Birincinin devamı niteliğinde, ama biraz daha güncelden uzak bir durum; Fatih Terim'i Fatih Terim yapan ve zaman içinde körelmiş, en önemli özelliği "öğrenme" tutkusunun geri dönüşü. Yeni bir maceraya başlarken, geride bıraktıklarından tamamen sıyrılıp yeniden o çalışma şevkine erişmiş olması, hocanın bu dönemindeki en büyük kazanımı oldu. Yaşla beraber gelen tecrübe ve dinginlik de cabası. "Egosu gitmiş" diyorlar, bence tam tersi, yenisini yaratmanın peşinde hoca. Bu da kavga gürültüyle değil, çalışıp öğrenmekle oluyor.
Mamafih, futbol, hiçbir zaman doğruları yan yana koyarak mutlak başarıya ulaşacağınız bir oyun değil elbette. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Malum gündem yüzünden geç başlayan sezon, üst üste binen maçlar, Baros'un formsuzluğu, kadrodaki genişlik sıkıntısı derken, bir takım şeylerin, aslında pek beklendiği gibi gitmemesine sebep olabilecek ortam da vardı. Ama bu sezon için iki kritik olaydan biri Elmander'in , diğeri de şüphesiz Semih'in kadroya girmeleriydi bana kalırsa. Bu iki oyuncuya, sadece sezon içindeki harika ve istikrarlı bireysel performansları açısından değil, tüm takımı, ardından da tüm taraftarı nasıl etkiledikleri üzerinden bakmak lazım. Muslera, Ujfa, Eboue, Melo, Selçuk gibi takım kalitesini doğrudan 1-2 gömlek yukarı taşıyan oyuncuların yanında, bu iki futbolcunun etkisi bu yönüyle çok daha özel ve kayda değer benim için. Zaten durumları bu noktaya getirdiğiniz zaman, Engin, Emre Çolak hatta Aydın'dan bile çok farklı verimler alabiliyorsunuz. Başa dönersek, teorik doğrular mutlak başarıyı her zaman getirmiyor belki, ama başarı daima daha fazlasını getirmeye hazır. Hem özgüveniyle, hem de işini ve birbirini seven bir oyuncu grubu yaratarak. Tüm bunlar da, beklediğinin de üstünde, başarılı bir sezon geçirmesini sağladı Galatasaray'ın.
Play-off öncesi, sezonun genel bir teknik değerlendirmesinden ziyade, galatasaray'ın takım kimliğine nasıl ulaştığına dair yazmak istedim ben biraz da. Bu süreç içinde, Terim'in teknik direktörlük kariyerine yeni bir kapı açan kontrol futbolu, kendine has, biraz Wenger'in 2000 başlarında uyguladığına benzeyen 4-4-2 si üzerine de kelam etmek, onları da görmezden gelmemek lazım tabi. Lakin salt bu sezon için konuşursak, hem kadro yapısı, hem de taktiksel istikrar olarak yolun henüz başında bir galatasaray izliyorum sahada. Terim'in kafasındakileri büyük bir kararlılıkla sahada uygulamak isteyen, bazen başarılı olan, bazen de bunu kotaramayan bir takım var. Oyunu merkezinde çok iyi kontrol edebilip tutan, ama hücum ve skor üretiminde hala kısırlıklar çeken, hala bireysel çabalara sıkça ihtiyaç duyan bir takım. Dediğim gibi, bunda kadro yapısının da büyük etkisi var elbette. Fakat en önemli meseleyi, takım olarak hareket edebilmeyi hallettiğinden, bir çok defosunu da sahada bununla kapatabiliyor. Uzun vadede, oldukça umut veriyor bu. Peki kısa vadede,önümüzdeki play-off'ta ne yapar dersek:
1-) İyi bir fikstür. Son maça Kadıköy'e gitmenin tatsızlığı sayılmazsa, her bakımdan ideal bir maç takviminde oynayacağız.
2-) Riera ve Melo'nun da affıyla beraber, tam kadro bir takım.
3-) Sistemin kazığıyla kırpılmasına rağmen güzel bir puan farkı.
4-) Diğer takımların futbolcuları, teknik heyeti, taraftarı, kamuoyuna nasıl aksettirirse aksettirsin, tartışmasız çok daha kendine ve hocasına inanan bir takım, takımına çok daha fazla inanan bir taraftar.
Tüm bunların neticesinde, mutlak favorinin Galatasaray olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Elbette ki futbolda her türlü şey olabilir, ama bunun 6 maçlık bir süreç olduğunu düşünürsek, sahip olduğu mental üstünlükle 1 haftadan 1 haftaya, kazanırken de kaybederken de kendini en iyi hazırlayacak takım yine galatasaray. Bekleyip göreceğiz.
Bülent Timurlenk (aceto balsamico) Süper Final'le ilgili:
Geçen sezon 16 mağlubiyet almış bir takımı sıfırdan yaratan ve bu sezon derbi kaybetmeyen Galatasaray için tek handikap 34 hafta boyunca yaptığı puan farkının ikiye bölünmüş olması. Süper Final’i ligden farklı bir turnuva olarak düşünürsek, 6 maçlık seride en ufak hata bütün sezonun emeklerinin çöpe götürebilir. Kadro derinliği olmayan ve ideal onbiriyle yürüyen Galatasaray’ın bu seride ayakta kalabilmesi için kırmızı kartlardan uzak durması lazım. Sahadaki onbirin kenarda alternatifi yok. Süper Final’de deplasman galibiyetlerinin sayısı az olacaktır. Galatasaray, TT Arena’da üçte üç yaparsa işi bitirir. Sakatlıktan dönen ve güçsüz görünen Elmander’in göstereceği performans, Muslera’nın deplasmalardaki çizgisi Galatasaray’ın skorlarına direkt yansır.
Son olarak bizi kırmayıp görüşlerini bizimle paylaşan değerli blog yazarlarına teker teker teşekkür ederiz. Hepsinin eline, kalemine ve yüreğine sağlık...
Ersel Yetkin Baltacı (PanMonroe):
Şüphesiz ki, 2010-2011 sezonu, pek çok Galatasaray taraftarı için tarihin en uzun sezonuydu. Rijkaard'ın gidişi, Hagi'nin gelişi, yeni stadın açılışında yaşanan sürecin, zaten suyu kaynayan Polat yönetimini tamamen sona yaklaştırması ve elbette ki, küme düşme potasına kadar takımı götüren sportif başarısızlık. Ki buna başarısızlık yerine çok sancılı bir depresyon, basiretsizlik demek daha doğru olur. Velhasıl, bu sezonun başına kadar olan süreci tekrar tekrar, içimiz kan ağlayarak konuştuk zaten. Sadece geçtiğimiz sezon değil, şampiyon olduklarımız da dahil, geride bıraktığımız 7-8 sezon boyunca bir özlemin peşinde koştu galatasaraylı. Teknik, idari teşhisler hep yapıldı; lakin bir takım sorunlar üstüne binerek çığ gibi oldu ve artık neyi özlediğini bile unuttuğundan, çözümlerin karşısında daha da çok soru işareti belirdi.
Yeni sezona Fatih Terim'le girildiğinde, aslında galatasaray taraftarının bu süreçte farketmeden nasıl da savrulduğunu gözlemledik hep beraber. Taraftarın yarısı Terim'e koşulsuz şartsız biat ederken, diğer yarısı da, taraftarlığını askıya alacak derecede soğuk bakıyordu bu karara. Sadece ben, ve benim gibi arada kalan ufak bir grup vardı, "durun, bekleyip görelim" diyen. Günler geçip, ilk demeçler, "yeni" Fatih Terim'le ilk izlenimler belirmeye başladığında, benim Terim'e olan umudum daha da artmaya başladı, çünkü gözden kaçmayacak önemli ayrıntılar vardı. Peki bu ayrıntılar neler, onlara bir bakalım:
1-) Her şeyden önce, mental hazırlığını çok iyi yapmış Terim, daha takımın başına gelmeden tüm camianın, taraftarın nabzını yoklamış. Kıyıda köşede kalmış makalelere, Bloglara, twitter yorumlarına varana kadar, takımla ve kendiyle ilgili olumlu olumsuz tüm yorumlardan haberdar ve not almış. Bu ön hazırlık, yollanan oyunculardan, Florya'daki ilişkileri toptan ele alıp baştan düzenlemesinden tutun da, Ujfalusi'nin kaptan yapılmasına kadar pek çok şeyin zeminini hazırladı.
2-) Birincinin devamı niteliğinde, ama biraz daha güncelden uzak bir durum; Fatih Terim'i Fatih Terim yapan ve zaman içinde körelmiş, en önemli özelliği "öğrenme" tutkusunun geri dönüşü. Yeni bir maceraya başlarken, geride bıraktıklarından tamamen sıyrılıp yeniden o çalışma şevkine erişmiş olması, hocanın bu dönemindeki en büyük kazanımı oldu. Yaşla beraber gelen tecrübe ve dinginlik de cabası. "Egosu gitmiş" diyorlar, bence tam tersi, yenisini yaratmanın peşinde hoca. Bu da kavga gürültüyle değil, çalışıp öğrenmekle oluyor.
Mamafih, futbol, hiçbir zaman doğruları yan yana koyarak mutlak başarıya ulaşacağınız bir oyun değil elbette. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Malum gündem yüzünden geç başlayan sezon, üst üste binen maçlar, Baros'un formsuzluğu, kadrodaki genişlik sıkıntısı derken, bir takım şeylerin, aslında pek beklendiği gibi gitmemesine sebep olabilecek ortam da vardı. Ama bu sezon için iki kritik olaydan biri Elmander'in , diğeri de şüphesiz Semih'in kadroya girmeleriydi bana kalırsa. Bu iki oyuncuya, sadece sezon içindeki harika ve istikrarlı bireysel performansları açısından değil, tüm takımı, ardından da tüm taraftarı nasıl etkiledikleri üzerinden bakmak lazım. Muslera, Ujfa, Eboue, Melo, Selçuk gibi takım kalitesini doğrudan 1-2 gömlek yukarı taşıyan oyuncuların yanında, bu iki futbolcunun etkisi bu yönüyle çok daha özel ve kayda değer benim için. Zaten durumları bu noktaya getirdiğiniz zaman, Engin, Emre Çolak hatta Aydın'dan bile çok farklı verimler alabiliyorsunuz. Başa dönersek, teorik doğrular mutlak başarıyı her zaman getirmiyor belki, ama başarı daima daha fazlasını getirmeye hazır. Hem özgüveniyle, hem de işini ve birbirini seven bir oyuncu grubu yaratarak. Tüm bunlar da, beklediğinin de üstünde, başarılı bir sezon geçirmesini sağladı Galatasaray'ın.
Play-off öncesi, sezonun genel bir teknik değerlendirmesinden ziyade, galatasaray'ın takım kimliğine nasıl ulaştığına dair yazmak istedim ben biraz da. Bu süreç içinde, Terim'in teknik direktörlük kariyerine yeni bir kapı açan kontrol futbolu, kendine has, biraz Wenger'in 2000 başlarında uyguladığına benzeyen 4-4-2 si üzerine de kelam etmek, onları da görmezden gelmemek lazım tabi. Lakin salt bu sezon için konuşursak, hem kadro yapısı, hem de taktiksel istikrar olarak yolun henüz başında bir galatasaray izliyorum sahada. Terim'in kafasındakileri büyük bir kararlılıkla sahada uygulamak isteyen, bazen başarılı olan, bazen de bunu kotaramayan bir takım var. Oyunu merkezinde çok iyi kontrol edebilip tutan, ama hücum ve skor üretiminde hala kısırlıklar çeken, hala bireysel çabalara sıkça ihtiyaç duyan bir takım. Dediğim gibi, bunda kadro yapısının da büyük etkisi var elbette. Fakat en önemli meseleyi, takım olarak hareket edebilmeyi hallettiğinden, bir çok defosunu da sahada bununla kapatabiliyor. Uzun vadede, oldukça umut veriyor bu. Peki kısa vadede,önümüzdeki play-off'ta ne yapar dersek:
1-) İyi bir fikstür. Son maça Kadıköy'e gitmenin tatsızlığı sayılmazsa, her bakımdan ideal bir maç takviminde oynayacağız.
2-) Riera ve Melo'nun da affıyla beraber, tam kadro bir takım.
3-) Sistemin kazığıyla kırpılmasına rağmen güzel bir puan farkı.
4-) Diğer takımların futbolcuları, teknik heyeti, taraftarı, kamuoyuna nasıl aksettirirse aksettirsin, tartışmasız çok daha kendine ve hocasına inanan bir takım, takımına çok daha fazla inanan bir taraftar.
Tüm bunların neticesinde, mutlak favorinin Galatasaray olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Elbette ki futbolda her türlü şey olabilir, ama bunun 6 maçlık bir süreç olduğunu düşünürsek, sahip olduğu mental üstünlükle 1 haftadan 1 haftaya, kazanırken de kaybederken de kendini en iyi hazırlayacak takım yine galatasaray. Bekleyip göreceğiz.
Bülent Timurlenk (aceto balsamico) Süper Final'le ilgili:
Geçen sezon 16 mağlubiyet almış bir takımı sıfırdan yaratan ve bu sezon derbi kaybetmeyen Galatasaray için tek handikap 34 hafta boyunca yaptığı puan farkının ikiye bölünmüş olması. Süper Final’i ligden farklı bir turnuva olarak düşünürsek, 6 maçlık seride en ufak hata bütün sezonun emeklerinin çöpe götürebilir. Kadro derinliği olmayan ve ideal onbiriyle yürüyen Galatasaray’ın bu seride ayakta kalabilmesi için kırmızı kartlardan uzak durması lazım. Sahadaki onbirin kenarda alternatifi yok. Süper Final’de deplasman galibiyetlerinin sayısı az olacaktır. Galatasaray, TT Arena’da üçte üç yaparsa işi bitirir. Sakatlıktan dönen ve güçsüz görünen Elmander’in göstereceği performans, Muslera’nın deplasmalardaki çizgisi Galatasaray’ın skorlarına direkt yansır.
Son olarak bizi kırmayıp görüşlerini bizimle paylaşan değerli blog yazarlarına teker teker teşekkür ederiz. Hepsinin eline, kalemine ve yüreğine sağlık...
8 Nisan 2012 Pazar
Manisaspor vs Galatasaray 0 - 4
İyisiyle kötüsüyle normal sezonu en yakın takipçinine fark atarak lider bitirdi Galatasaray. Son maç ligden çoktan düşmür Manisaspor karşısında rahat bir galibiyet aldı. Artık sıra ikinci aşama olan Süper Finaller. Bu başarının anlam kazanabilmesi için başarılı grafiği Süper Finallerde de devam ettirmek gerekli.
Maçla ilgili notlar...
1-Muslera'nın gol atması rakibe saygısızlık olarak algılanmamalı. Sonuçta bu bir oyun ve kurallar dahilinde eğlenmek adına yapılan bir şey. Bu rakibi küçümsemekse 'oley çekmek' rakibe küfürdür. Bunun altında birşey arayan varsa gol sonrası Muslera'nın gülüşüne baksın.
2-Aydın Yılmaz şaka falan kendini gerçekten toparları. Atılan ilk iki golde bir penaltı yaptırdı bir de asist. Bu da Terim'in başarısıdır. Helal olsun.
3-Emre Çolak daha geçen hafta kartla ilgili uyarı almıştı. Kendisini bu konuda geliştirmeli, açıkçası beynini kullanmalı. Oyun içinde özellikle pas organizesyonlarında yine çok başarılıydı, hakkını yemeyelim. Kırmızıyı yedikten sonra Selçuk'un, Emre'nin kafasına vurması maçın önemli karelerinden biriydi bence.
4-Milan Baros yine gol attı, Süper Final öncesi ekstra moral oldu.
5-Selçuk İnan ligin kaderini belirledi resmen. Takımın gizli kaptanı-beyni-herşeyi... Bu arada topu Necati'den alıp Muslera'ya veren de o.
Not: ''Geçen sezonun ardından Galatasaray nasıl/neden bu kadar başarılı? '' Sorusunu Galatasaraylı blog yazarlarına sorduk. Çok yakında bütün cevaplardan oluşan yazıyı blogdan yayınlamayı düşünüyoruz. Bir haftadır üzerinde çalıştığımız güzel bir çalışma oldu. Bilginize...
7 Nisan 2012 Cumartesi
Süper Final Tahmini
Gelecekle ilgili karar verirken geçmiş verilerden yararlanmak bilimsel bir yöntemdir. Bu yazıda bunu futbola uygulamaya çalışacağım. Normal sezonun bitmesine bir hafta kaldı ve ardından Süper Final (S.F. diye kısaltacağım) maçları bizleri bekliyor. Takımların normal sezonda gösterdikleri performans elbette S. F. öncesi tahmin yapmakta kullanılabilir veri niteliği taşıyor lakin S.F.' de oynanacak maçların tamamının derbi olması yapılacak tahminde muhtemel standart sapmayı arttırıyor. Bu sapmayı azaltmak için ise S.F. tahmininde takımların normal ligde kendileri arasında oynadıkları maçları baz alacağım.
Normal sezonda Galatasaray, Fenerbehçe, Beşiktaş ve Trabzospor kendi aralarında altışar maç oynadı. Bu durum S.F.'de de aynı olacak. Oynanan bu maçlarda Galatasaray toplam 12 puanla en başarılı takım. Onu derbilerde topladığı 9 puanla Fenerbahçe takip ediyor. Üçüncu sırayı topladıkları 5'er puanla Trabzonspor ve Beşiktaş paylaşıyor.
Son haftayı Beşiktaş Karabükspor'la berabere kalarak tamamladı ve puanını 55'e çıkardı. Diğer 3 takımın son maçlarını kazanacaklarını kabul edelim. Bu şekilde Galatasaray puanını 77'ye, Fenerbahçe 68'e Trabzospor ise 58'e çıkaracak. S.F' ye ise bu puanlar yarıya bölünerek girilecek. Yani GS= 39, FB=34, TS=29, BJK=28 puanla girecek.(Buçuklu puanlar yukarı yuvarlanıyor).
Geldik son aşamaya... Bundan sonra takımların S.F' ye girecekleri puanlara, kendi aralarında yaptıkları altı maçtan topladıkları puanları ekleyeceğiz. Bu durumda ise S.F. sonrasında Galatasaray 51, Fenerbahçe 43, Trabzospor 34 ve Beşiktaş 33 puanda oluyor.
Yorum: Bu durumdan da anlaşılıyor ki S.F.'de Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk için savaşırken Beşiktaş ve Trabzospor ise bir yandan ikinci olmaya çalışacak diğer yandan oynadıkları maçlarla bir nevi şampiyonu belirleyecekler. Son olarak her maçın elbette kendi karakteri vardır ve tahminden sapmalar olması olağandır. Bence tahmindeki sıralama arasında değişmenin BJK ve TS'nin arasında olması daha yüksek ihtimal. Galatasaray büyük olasılıkla ligi şampiyon bitirir, Fenerbahçe de Ş.Ligi'nde eleme oynama şansı yakalar.
Normal sezonda Galatasaray, Fenerbehçe, Beşiktaş ve Trabzospor kendi aralarında altışar maç oynadı. Bu durum S.F.'de de aynı olacak. Oynanan bu maçlarda Galatasaray toplam 12 puanla en başarılı takım. Onu derbilerde topladığı 9 puanla Fenerbahçe takip ediyor. Üçüncu sırayı topladıkları 5'er puanla Trabzonspor ve Beşiktaş paylaşıyor.
Son haftayı Beşiktaş Karabükspor'la berabere kalarak tamamladı ve puanını 55'e çıkardı. Diğer 3 takımın son maçlarını kazanacaklarını kabul edelim. Bu şekilde Galatasaray puanını 77'ye, Fenerbahçe 68'e Trabzospor ise 58'e çıkaracak. S.F' ye ise bu puanlar yarıya bölünerek girilecek. Yani GS= 39, FB=34, TS=29, BJK=28 puanla girecek.(Buçuklu puanlar yukarı yuvarlanıyor).
Geldik son aşamaya... Bundan sonra takımların S.F' ye girecekleri puanlara, kendi aralarında yaptıkları altı maçtan topladıkları puanları ekleyeceğiz. Bu durumda ise S.F. sonrasında Galatasaray 51, Fenerbahçe 43, Trabzospor 34 ve Beşiktaş 33 puanda oluyor.
Yorum: Bu durumdan da anlaşılıyor ki S.F.'de Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk için savaşırken Beşiktaş ve Trabzospor ise bir yandan ikinci olmaya çalışacak diğer yandan oynadıkları maçlarla bir nevi şampiyonu belirleyecekler. Son olarak her maçın elbette kendi karakteri vardır ve tahminden sapmalar olması olağandır. Bence tahmindeki sıralama arasında değişmenin BJK ve TS'nin arasında olması daha yüksek ihtimal. Galatasaray büyük olasılıkla ligi şampiyon bitirir, Fenerbahçe de Ş.Ligi'nde eleme oynama şansı yakalar.
2 Nisan 2012 Pazartesi
Muslera Efsane Olma Yolunda
Bu sezon 15 maçta kalesini gole kapatarak daha önce Mondi ve Taffarel'in elinde bulunan rekora ortak olan Muslera bu hafta oynanacak Manisa maçında gol yemezse Galatasaray tarihinde bir sezonda ez fazla maçta kalesini gole kapatan kaleci ünvanını eline alacak. Ne yalan söyleyeyim içimde Manisa maçında gol yiyeceğimize dair bir his var. Muslera hocası Taffarel'e saygı olarak onu geçmek istemeyecek ve gol yiyecek... O kadar da değil mi? Neyse bekleyip görelim.
25 Mart 2012 Pazar
Elmander'siz Bu Kadar | Galatasaray 1 - 1 Trabzonspor
Elmander olmadan zorlanacağımız belliydi kupa maçından ama yine de kazanacağımızı düşünüyordum. Bunda TS'nin potansiyelli ama dengesiz bir takım olması etkiliydi. Biz ise dengeli bir takımdık. Oysa Elmender'in yokluğu ciddi bir şekilde dengemizi bozdu. Özellikle ilk yarı takım ayakta uyudu resmen. Yediğimiz gol bunun en açık göstergesiydi. Orta sahamız Colman-Zokora ve Alanzinho karşısında ezildi tabir caizse. Maçlara bu şekilde aşırı durağan ve tepkisiz başlamak takımda hastalık gibi olmaya başladı. Fener maçı da aynı şekildeydi. Umarım bu durum kronikleşmeden atlatılır. Neyse... İkinci yarı ise ayağı yere sağlam basan bir Galatasaray vardı sahada. Rakip oyuncuların yorulması da ilk yarı orta sahada esen Trabzon fırtınasının dinmesinde etkili oldu. Sonrasında Galatasaray yüklendi ve penaltıdan beraberlik golünü buldu. Geçen haftaki gibi yine zoru başararak kaçırılan net fırsatla galibiyet de kaçmış oldu. Diğer taraftan Terim'in hamle üstüne hamle yapmasına karşın değişikliklerde geç kalan Şenol hoca iki puan bıraktı da denilebilir. Her şeyiyle maç hakettiği değeri buldu ve birer puan paylaşıldı.
Elmender'in sakatlığı vasıtasıyla yedekte bekleyenler ile as oyuncular arasındaki kalite farkı yine kendisini gösterdi. Bu durum sadece forvet pozisyonuyla ilgili düşünülmesin. Ne defansta ne orta sahada ne de forvette kulübede oturanlar onbir oyuncularını yedekleyecek kalitede değil. Allah korusun yarın Selçuk-Melo ikilisinden birine birşey olsa yahut Elmender playoff'lara yetişemese şampiyonluk zora girer. Bu gösteriyor ki gelecek yıl kulübe güçlendirilmeli.
Son olarak puan farkıyla ilgili endişelenecek birşey olmadığını belirtelim. Dokuzdu yedi oldu ama ben playofflara girmeden farkın on olacağı fikrindeğim. Playoff'larla ilgili ise takımımızın rakiplerine normal sezonda yenilmemiş olması büyük prikolojik avantaj sağlayacaktır. Kısaca kaybedilmiş birşey yok. ama kazanılan çok şey var.
Elmender'in sakatlığı vasıtasıyla yedekte bekleyenler ile as oyuncular arasındaki kalite farkı yine kendisini gösterdi. Bu durum sadece forvet pozisyonuyla ilgili düşünülmesin. Ne defansta ne orta sahada ne de forvette kulübede oturanlar onbir oyuncularını yedekleyecek kalitede değil. Allah korusun yarın Selçuk-Melo ikilisinden birine birşey olsa yahut Elmender playoff'lara yetişemese şampiyonluk zora girer. Bu gösteriyor ki gelecek yıl kulübe güçlendirilmeli.
Son olarak puan farkıyla ilgili endişelenecek birşey olmadığını belirtelim. Dokuzdu yedi oldu ama ben playofflara girmeden farkın on olacağı fikrindeğim. Playoff'larla ilgili ise takımımızın rakiplerine normal sezonda yenilmemiş olması büyük prikolojik avantaj sağlayacaktır. Kısaca kaybedilmiş birşey yok. ama kazanılan çok şey var.
23 Mart 2012 Cuma
Türkiye'de Sorun Mentalite
Hayatım Futbol dergisi futbola gönül vermiş genç bir ekip tarafından çıkarılıyor ve şu ana kadar 25. sayıya ulaştılar. Gerçekten başarılı bir iş çıkarıyorlar. Yaptıkları hoş röportajlara bir yenisini daha eklemişler. Bu kez konukları, TRT Spor kanalında yayınlanan 'Futbol Prensi' programı kapsamında 14-16 yaş arası genç futbolcu adaylarını gözlemlemek ve seçmekle görevli iki İngiliz futbol adamı, Paul Jones ve Ian Putterworth. Yazının bir bölümünde Paul ve Ian'dan Türkiye ve İngiltere'deki 14-16 yaş grubu futbolcu adaylarını karşılaştırmaları isteniyor. Verdikleri cevaplar ise şu şekilde;
Paul Jones ve Ian Putterworth |
Ian: İşin açıkçası bu yaş grubındaki Türk ve İngiliz oyuncular arasında ne teknik ne de fiziki bir fark yok. Hatta Türkler biraz daha teknik diyebilirim. Ama düşünce tarzları arasında farklar var tabii. İngiltere'de bir kulübün akademisinde futbol eğitimi alan bu yaştaki çocukların hemen hemen hepsi gerçekten bir şekilde profesyonel olma peşinde bunu tek hedef olarak belirlemiş durumdalar. Türkiye'de ise çocuk futbolu bir anda bırakıp başka bir mesleğe kanalize olabiliyor. Futbolcu olmak isteyip istememek konusunda kararsız.
Paul: Ian'ın söylediklerine birşeyler eklemek gerekirse; örneğin İngiltere'de bu yaş grupları arasında oynanan maçlarda, faul olduğu zaman kendini yere atıp dakikalarca bağıran, hakeme itiraz eden oyuncu göremezsiniz. Ama burada gördüğüm kadarıyla 14-16 yaşındaki çocuklar bunu çok sık yapabiliyorlar. Yanlış anlaşılmam istenen, bu örneği şunun için veriyorum. İngiltere'deki çocuklar amaca, hedefe ulaşmak için her türlü fedakarlıkta bulunabilecekken, buradaki çocuklar kolay yolu seçme tarafındalar.
Ian, çocukların kariyer seçimlerindeki belirsizliğe değinmişlen, Paul ise çocukların kolaycılığa kaçmalarından dem vurmuş. Aslında bunlar bilmediğimiz şeyler değil. Çoğumuzun ailesi evlatlarının kariyer seçiminde etkili ve net karar vermelerinde yardımcı olamıyor. Bu durum futbolcu olmayı düşünen çocukların ailelerinde de farklı değil. Bu konuda tek haksız aileler değil, onu da belirtelim. Hedefe kolay yoldan ulaşma konusunu ise biz Türkler'den daha iyi bilen yoktur. Aynı yaş gurubunda okulda dersi öğrenmek yerine nasıl kopya çekilir üzerine master yapan gençlerimiz, sahada rakibe nasıl kart aldırırım, nasıl hakemi aldatıp pelantı takımıma pelantı kazandırırım üzerine çalışıyor. Futbolcu abileri de onardan farklı değil ya neyse...
Hayatım Futbol için... http://www.hayatimfutbol.com/sayi_25/index.html
20 Mart 2012 Salı
Kupa Mesaisi Galatasaray-Sivasspor
'Türkiye Kupası maçları vardı sahi ne oldu onlara?' son zamanları popüler sorularından biri haline gelmişti. Şike, playoff, lig, ceza, Avrupa maçları falan derken arada kaynamıştı arada ve pek de kimsenin umrunda değildi aslında. Halbuki biz taraftar olarak muhabbetini yapmayı severiz. Ezeli rakibimiz sanırım 30 yıldır kazanamıyor ve bu epey alay konusu olmuş durumda. Her ne kadar bu kupayı en fazla kazanan takım olsak da (14 kez) son yıllarda bizim durumumuz da pek iç açıcı değil. En son Fenerbahçe'yi 5-1 yendiğimiz 2005-2006 sezonunda kupayı müzemize getirmiştik. Sonraki seneler çeyrek finallerde elenmelerle dolu.
2008-2009 sezonunda da Sivasspor'a penaltılarda veda etmiştik kupaya. Bu akşamki maç bir nevi rövanş anlamı taşıyor. Sıkı lig maratonunda kadronun değişmezlerini dinlendirmek için fırsat olarak bakıyorum bu maça. Rakibimizi bu sezon her iki maçta da yenmemiz, onların son altı maçını kazanamaması ve kendi evimizde bizi hiç yenememeleri bu maçın kolay geçeceğini gösteriyor teorik olarak. Ancak onlar da bu maçı alarak çıkışa geçmek isteyeceklerdir. Özellikle tek maç olduğu düşünüldüğünde dikkatli olmak gerektiği açık.
Elmander-Baros, Selçuk-Ceyhun, Eboue-Sabri, Ujfa-Gökhan, Emre-Riera, Muslera-Ufuk değişiklikleri ideal 11'den benim beklediğim değişiklikler. İlk 11'in durumuna göre yedek kulübesinde Yiğit-Sercan-(Özellikle) Yekta gibi isimleri de görmek mümkün.
Bu akşamki maçı kazanan taraf adını çeyrek finale yazdıracak. Final aşaması maçları tek maç üzerinden tarafsız sahada oynanacak.
17 Mart 2012 Cumartesi
O Gün Bu Gündür
Hep destekledik, destekleyeceğiz. Dün biz vardık bugün de biz varız yarın da biz olacağız. Yıllarca şampiyonluk şarkıları yazdık yine yazacağız. Ve yarın bu saatlerde galibiyeti inşallah biz kutlayacağız.
İnandık başaracağız! O gün bu gündür.
13 Mart 2012 Salı
11 Mart 2012 Pazar
Samsunspor
Ligde kalma mücadelesi veren Samsunspor ve taraftarı gerçekten lige renk kattı bu sezon. Muhtemelen düşecekler ama gerek mücadelesiyle gerek Gekas'lıyla gerekse taraftarlarının yaptığı şovlarla bu ligde kalmayı fazlasıyla hakediyorlar aslında. Üç beş taraftarı olan bazı takımların ligde olduğunu düşünürsek en azından bu taraftar bu ligde kalıcı olmalı. Yine Gaziantepspor maçı öncesi güzel bir çalışmaya imza atmışlar. Helal olsun.
Not: Fotoğraf Tribündergi'den alınmıştır.
10 Mart 2012 Cumartesi
Kısa Filmcilerin "Çile"si Böyle Olur
Projelerinde sık sık sosyal medyayı kullanan markalar arasında yer alan Akbank, bu ay gerçekleşecek Kısa Film Festivali için bir tanıtım filmi hazırlamış. Kısa film havasında çekilen ve #bizekisayeter hashtag’iyle yayılan filmin esprisi, Çile Bülbülüm şarkısı üzerine kurulu.
Festivalin “Bize Kısa Yeter” mesajını çok zekice işleyen filmi izleyince bakalım siz ne düşüneceksiniz...
Kısa Film Festivali hakkında daha fazla bilgi almak için www.akbankkisafilm.com adresinden festival sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Festivalin “Bize Kısa Yeter” mesajını çok zekice işleyen filmi izleyince bakalım siz ne düşüneceksiniz...
Kısa Film Festivali hakkında daha fazla bilgi almak için www.akbankkisafilm.com adresinden festival sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
9 Mart 2012 Cuma
Galatasaray - Gençlerbirliği Maç Öncesi
Ligin sonlarına yaklaştıkça puan hesapları da daha titiz yapılmaya başlandı artık. Fenerbahçe'nin bu akşam Ankaragücü'nü yenmesinin ardından maç fazlasıyla puan farkı 6 oldu. Haftaya yapılacak derbi öncesi yarın oynanacak Gençlerbirliği maçının önemi daha da arttı. Yarınki maçtan alınacak 3 puan yıllardır galip gelemediğimiz Kadıköy'e son yıllarda hiç olmadığı kadar rahat gitmemiz demek. O takdirde derbiden alınacak 1 puan bile sezon sonuna kadar puan farkını koruduğumuzda bu saçma sapan play-off'lara büyük avantajla girmemizi sağlayacak. Play off'larda puanların yarıya çekildiğini düşünürsek, ne kadar puan farkı o kadar avantaj demek. Lig normal statüsünde oynansa belki de bu iki maçtan alınacak 4 puanla Kadıköy'de tur atacaktık ama TFF sağolsun ! Gençlerbirliği'ne puan kaptırmamız halinde ise 6 puanlık farkla Kadıköy'e gitmek Fenerbahçe'yi çok daha fazla umutlandırmak demek. O yüzden belki de yarınki maç sezonun en önemli maçı. Zira Fenerbahçe deplasmanı dışında (belki biraz da içerideki Trabzon maçı) kağıt üstünde zor maç gözükmüyor fikstürde. Saha içinden bahsedecek olursak tabii ki mutlak galip gelmeliyiz. Bunun yanında Semih,Ujfaluji,Muslera ve Necati'nin sarı kart sınırında bulunması gayet can sıkıcı bir durum. Ben yine de Necati hariç ideal 11'le çıkacağımızı düşünüyorum. Nitekim Fatih Hoca da bu maçın öneminin oldukça farkındadır. Necati'nin gelmesinden sonra, tabii ki gereksiz kartlarının da etkisi yüksek, kızağa çekilen Baros bu maçta kendini tekrardan hatırlatmalı taraftara. Ayrıca takımda sakat oyuncu bulunmaması da bu zorlu maçlar öncesi sevindirici bir gelişme. Gençlerbirliği geçen hafta Fenerbahçe'den 6 yedi ama bu yanıltmasın kimseyi. Bu sene ligde en istikrarlı top oynayan takımlardan biri Fuat Çapa'nın takımı. Hücum gücü iyi oyunculardan kurulu ama savunmada gayet yumuşaklar. Hücum kapasitesi yüksek oyuncularımız rakibin bu zaafını iyi değerlendirmelidir. Gol yemediğimiz takdirde fazla zorlanacağımızı düşünmüyorum.
6 Mart 2012 Salı
Fotoğraftaki futbolcu kim?
4 Mart 2012 Pazar
Selçuk İnan: Takımım seviniyor; arkadaşlarım üzülüyordu
''O topun başına geldiğimde gol olacağını biliyordum, inanmıştım. Allah da bana böyle bir şey nesip ettiği için çok mutluyum. Ancak golü attıktan sonra ne yapacağımı bilemedim; çünkü bir yanda takımım seviniyordu, diğer tarafta arkadaşlarım üzülüyordu. O yüzden pek de tepki veremedim.''
Karakter, saygı, mücadele, hırs... Bir futbolcudan daha ne istersiniz?
(Trabzonspor'a attığı golden sonraki duyguları ile ilgili Selçuk'un Galatasaray Dergisine yaptığı açıklamadan alıntı.)
Milli Rejenerasyon
İki yıllık başarısızlık,korku ve stres dolu Guus Hiddink döneminin bitmesinin ardından oluşturulması düşünülen yeni yapılanma sürecine girmiş bulunmaktayız. Bu amaç doğrultusunda Milli Takım'ın başına getirilen Abdullah Avcı'nın Slovakya ile oynanan hazırlık maçının kadrosuna davet ettiği isimler, değişimin ne denli köklü olduğunu bizlere gösterdi. Bu yeni kadronun yaş ortalaması 23,5. En genci 1991 doğumlu Semih Kaya, en yaşlısı ise 1985 doğumlu Gökhan Gönül. Ancak tabii, bu kadronun üzerine 4-5 isim eklenip çıkarılacaktır diye düşünüyorum. Gökhan Töre, Hamit Altıntop sakatlıklarından dolayı kadroda yoktular. Ancak yüzde 85 takımın kadrosu budur. 2008 yılındaki Avrupa Şampiyonası'ndan sonra, önce 2010 Dünya Kupası ve ardından 2012 Avrupa Şampiyonası'na gidemememiz kağıt üzerinde büyük hayal kırıklığı olsa da aslında oynanan futbola bakıldığında hiç de sürpriz değil. Özellikle Hiddink döneminde oynanan sıkıcı, ne göze ne de skor tabelasına hitap eden futbol anlayışı, sonuçlar çok kötü olmasa da kimseyi memnun etmedi. Neticede Almanya'nın ardından play-off oynama hakkı elde edildi ama işte en fazla özgüven ve azimin gerekli olduğu Hırvatistan maçlarında, o genel ruhsuzluk halinin ceremesini çektik. Bu nedenlerden ötürü heyecanını kaybetmiş, artık futboldan beklediği çok fazla şey kalmamış oyuncular yerine genç, yetenekli, hedefi olan oyuncuların monte edilmesi takıma yeni bir soluk katacak, yeni bir hava oluşturacaktır şüphesiz. Ama bir maçla olacak iş değil tabi bu, hayli zaman gerektiren hassas bir süreçtir. Peki Abdullah Avcı'ya bu zaman tanınacak mı? İşte en kritik soru budur. Bu yeni oluşumun beraberinde getirdiği sancılara (olması kaçınılmaz, illaki olacaktır) ne kadar tahammül edilecek? Hem goygoycu medya,basın, hem de biz futbolseverler kaçıncı mağlubiyetten sonra kellesini isteyeceğiz Abdullah Avcı'nın? TFF ne kadar arkasında durabilecek? Bu sorulara olumlu cevap bulunabilirse belki ileride büyük bir turnuva kazanabiliriz neden olmasın. Türkiye'de şu ana kadar sadece bir jenerasyon bunun üstesinden gelebildi. Çoğunluğu 1970-1974 arası doğumlu oyunculardan oluşan jenerasyon. 1990 yılında Sepp Piontek'in önderliğinde başlatılan ardından Fatih Terim ile birlikte geliştirilen bu yeni oluşum, milli takımlar bazında en büyük başarılarını kazandırdı ülkeye. O jenerasyon önce 1993 yılında Akdeniz Şampiyonu oldu, 1996 Avrupa Şampiyonası'na katılma hakkını elde etti. Euro 2000'de çeyrek final oynadı, 2002 Dünya Kupası'nda ise 3.cü olarak görevlerini layıkıyla tamamladılar. Hakan Şükür, Sergen Yalçın, Tugay Kerimoğlu, Okan Buruk, Ümit Davala, Bülent Korkmaz, Alpay Özalan, Ergün Penbe, Arif Erdem, Ogün Temizkanoğlu, Tayfur Havutçu, Abdullah Ercan ve daha birçokları. Bu saydığımız isimlerden sadece 1969 doğumlu Ogün ve 1968 doğumlu Bülent var 1970'ten önce doğan. Bu jenerasyon kesinlikle Türk futbol tarihinin en önemli yaş grubudur. Çünkü bu jenerasyon sadece milli takıma başarılar kazandırmadı, Galatasaray'a da UEFA Kupası'nı kazandırdı. Bu açıdan bakacak olursak bu yeni oluşumun rol model alması gereken jenerasyon da bu olmalıdır diye düşünüyorum. Gerçi jenerasyon işi 20'li yaşlardan sonra değil en alt kademede başlatılmalı, orası ayrı bir yazı konusu. Fatih Terim'in o jenerasyonu nasıl oluşturduğu ile ilgili çalışmalara Orhan Uluca şurada değinmişti. Bu hususta kulüplere çok iş düşüyor. Genç oyuncusunu oynatmayıp, kenarda yanında oturtması, kulüp teknik adamlarının en fazla zevk aldığı şey neredeyse Türkiye'de. Yeni milli takım'a çağırılan isimlerin büyük çoğunluğunun kendi takımlarında oynuyor olması sevindirici gelişme. Ama takımın tam anlamıyla sistemini oturtup,hücumda ve savunmada bir bütün olarak hareket edebilmesi en az 1 yıl zaman alır. Yine başa dönecek olursak, bu süre zarfında gelecek eleştiriler ne kadar az olur ve Avcı da ne kadar az etkilenirse bizim için o kadar iyi olur. Çağırılan ve çağırılması muhtemel isimlere değinelim.
Kale
Öncelikle fikrimi söyleyeyim ; Volkan ve Emre'nin milli takıma alınmamasını doğru buluyorum. Hatalarını anlayıp, özür dilemedikleri müddetçe de bu değişmemeli. Bu sezon harika oynayan Tolga, istikrarlı Sinan Bolat, hataları olsa da genelde iyi kaleci olan Cenk Gönen ve sakatlıktan yeni çıkan Onur Kıvrak. Bence gayet yetenekli kalecilere sahibiz. Eğer Onur eski formuna kavuşabilirse birinci kaleci için en büyük adayım. Ama en yetenekli oyuncudan ziyade, sezon içindeki dinamiklere göre, form durumu daha yüksek ve daha konsantre olanın birinci kaleci olmasını temenni ederim.
Savunma
Çok uzun yıllardır en sorunlu mevkimiz. Bülen Korkmaz-Alpay Özalan'dan sonra istikrarlı ve sağlam bir ikili
bulamadık orada. 5-6 yıllık bir Servet-Gökhan travmasının bitmesine sevinen milyonlarca insan var bu ülkede. Semih Kaya, unutulmaya yüz tutmuşken küllerinden doğdu bu sezon. Geçirdiği ağır sakatlıklara rağmen hala futbol oynayabilmesi takdire değer.Yaşına göre iyi pozisyon bilgisi, kritik müdahaleleri, mücadelesi ve çabukluğuyla yıllarca milli takım formasını giymeye aday. Serdar Aziz, iki sezondur hayranlıkla izlediğimiz, 1990 doğumlu, Bursaspor'un son dönemde yetiştirdiği en önemli oyuncu. Hırsı, hızı, hava toplarındaki hakimiyeti ve sağlam duruşunun yanında, liderlik özelliği de olan bir oyuncu. Genç yaşına rağmen Bursaspor gibi bir klüpte kaptanlık yapmak hiç kolay değil. Semih ile birlikte en ümitli olduğum oyuncu. Bu iki oyuncunun da eksikleri var ama giderilemeyecek türden değil, küçük farklar hepsi. Ömer Toprak ilk oynadığı Hırvatistan maçında kalitesini göstermişti zaten. Savunmada tek problemi, biraz sezgisel. Yani pozisyonu okuma konusunda biraz eksik geldi ama bunu hızıyla kapatıyor. Top kullanma becerisi ise oldukça iyi. Serdar Kesimal'i de bunlara dahil edersek iyi bir stoper derinliği oluştu. Tabii ki de Egemen'i unutmayalım. Bu maç kadroya çağrılmadı belki ama kesinlikle çağırılmalı, bence şu an ülkede mevkisinin en iyisi. Eren Güngör'ü ise bu isimlere nazaran daha zayıf görüyorum, hatta milli takım aday kadrosunda olmak için bile yetersiz diye düşünüyorum. Fundamental olarak zayıf oyuncu. Savunma ikilisi oluşturmak zordur. İki oyuncunun birbirini iyi tanıması, eksikliklerini bilmesi gerekir her yönüyle. Kumaşı iyi oyuncularımız var umarım hangi ikisi oynarsa oynasın bu uyum uzun sürmez. Sağ bekte Gökhan alternatifsiz o yüzden her ne kadar beğenmesem de Sabri mutlaka kadroda olmalı, daha iyisi yok çünkü. Asıl sorun sol tarafta. Hakan Balta bir daha çağrılır mı bilmem ama, hücumsal dezavantajına rağmen, kadrodakilerden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. İsmail'in bir günü diğerini tutmuyor ve Hasan Ali henüz bu seviyede top oynamadı ama oynatmadan da bilemeyiz. O yüzden zamanla Hasan Ali daha iyi seçenek gibi gözüküyor. Benim ilerisi için o bölgede en çok görmek istediğim oyuncu ise Özgür Çek. İki senedir alın şu adamı dedik dinletemedik. Hücum özellikleri harika bir oyuncu, savunmasını da biraz geliştirirse oranın değişmezi olur. Aykut Kocaman'ın kısa vadede Türk futboluna kazandıracağı en iyi şey Özgür Çek olabilir. Umarım beklediği şansı bulur. Caner'in ise bu performansla milli takımda olmasını anlayamadım, sol bek oynamasından bahsetmeyelim bile.
Orta Saha
Gelelim futbolun en can alıcı, en önemli bölgesine. Bu bölgede oynayan oyuncuların performansı yukarıda uzun uzun değerlendirdiğimiz savunma oyuncuların performasını da etkiliyor, aşağıda okuyacağınız forvet oyuncularının performasını da. Futbol artık 20 yıl öncesine göre çok daha kollektif oynanıyor. Bu yüzden de herhangi bir mevkide oynayan bir oyuncunun performansı diğer 9 oyuncunun da performansını etkileyebiliyor. Ancak orta saha oyuncularının etki katsayısı diğer mevkilere oranla çok daha fazla. Bu bölgede iyi oyunculara sahip olduğumuzu düşünüyorum. Nuri Şahin, Selçuk İnan, Mehmet Topal ve sakat Hamit bunlardan en öne çıkanları. Ama Hamit hariç hiçbirinin uluslararası tecrübesi olmaması düşündürücü. Mehmet Topal da istikrarlı gidiyor Valencia'da ama milli takım maçları daha başkadır ve Topal henüz milli takım için vazgeçilmez bir oyuncu olmadı hiç, ama olabilir. Bu geçiş sürecinde fazla sorun yaşanmazsa uzun vadede orta alan da sorun yaşamayız bence. Selçuk bu seneki performansıyla bu sürece en hazır oyuncu. Zaten Hiddink'in takımının da en ışıldayan oyuncusydu. Nuri Şahin tekrardan oynamayı hatırlamalı. Sezon başında geçirdiği sakatlık çok büyük şanssızlık oldu onun için ama ben Nuri'nin toparlayacağına gönülden inanıyorum. Ayrıca sistem içerisinde, orta alanda ona oyunu yönlendirebileceği ortamı sağlamak zorundayız. Bu yanındaki oyunculara da bağlı, tabii ki takım dizilişine de. Selçuk ile iyi ikili olabileceklerini düşünüyorum. İkisi de hem hücumda hem savunmada takıma dinamizm katar. Hamit de her daim bu takımda olmalı. Bu sene ligde çıkış yapan Necip, Alper ve Soner gibi oyuncular ise uzun vadede faydalı olabilecek oyuncular. Kenarlarda ise daha kısır oyuncu grubu mevcut. Arda artık takımın en tecrübeli ismi 25 yaşına rağmen. İki yıldır üstlendiği takımın hücum gücünü üstlenme işini bir kademe daha yukarı çıkarması gerek. Bu yolda ona en çok yardımcı olmasını beklediğim isim ise Gökhan Töre. Kesinlikle çok yetenekli oyuncu ve fiziksel özellikleri de gayet iyi. Eğer iyi etüt edilirse çok büyük takımlarda oynayabilir. Son yıllarda topu ayağına aldığında bu kadar beni heyecanlandıran oyuncu olmadı Türk oyuncular içerisinde. Bekleyip, görelim gelişimini. Tunay Torun'un iki yıl öncekiyle şimdiki hali arasında negatif bir fark var gibi, Slovakya maçında fena değildi yine de. Sakatlıklarının etkisi var tabii bunda, onun için de henüz konuşmak erken. Olcan Antep'te yaptığı çıkışı Trabzon'da da sürdürüyor. Hatta Antep'teki rolüne oranla daha özgür oynayınca ve yanındaki isimler de daha kaliteli olunca sonuca daha çok etki ediyor. Yetenekli, akıllı ve çabuk. Bu tipte oyuncu sayımız az olduğundan üzerine gidilmeli Olcan'ın. Mehmet Ekici milli takıma seçildiğinden beri hiç geliştiremedi oyununu. Genç oyuncuların yaptıkları çıkış sonrası belli zamanlarda yaşadığı düşüş onda da baş gösterdi, takımında da çok iyi sezon geçirmiyor. Ama yeteneği nedeniyle kadronun içerisinde olması gereken oyuncu.
Forvet
Kısır mevkilerimizden biri ve en önemlisi de ileri uç. Burak Yılmaz'ın bu sezon attığı 29 gol umut verici ama maalesef tam anlamıyla komple bir forvetimiz yok. Hiddink döneminde sıkça tek forvet oynatıldı Burak ve sonuç beklediğimiz gibi oldu. Evet gol de attı ama oyuna katkı anlamında neredeyse hiç etkili olamadı. Bunda tek forvet oynamaya hiç alışkın olmayışının yanında, arkasında oynayan oyunculardan hiçbirisinin de ofansif-topsuz oyunda ona yardımcı olmamasının da etkisi vardı. Bu yıl Olcan ile olan uyumu düşünüldüğünde bu daha kolay anlaşılıyor. Mustafa Pektemek gelişmekte olan bir oyuncu. Burak kadar hızlı ve ona göre avantajı tekniğinin daha iyi olması. Bu sayede ileride top tutmaya daha müsait ama tek forvet oynamak için gerekli taktisel olgunlukta değil henüz. Ayrıca önce Beşiktaş'ta düzenli olarak oynamaya başlaması gerek. O yüzden Avcı'nın çift forvet oynaması takım için daha hayırlı olur. Burak, Mustafa, Mevlüt, Umut gibi sürekli savunma dengesini bozucu koşular yapan oyuncuların olması, geriden gelen oyuncular için şanstır. Türkiye'de üzülerek söylemek gerekirse golcü yok çok fazla. Cenk Tosun geçen yılki çıkışın ardından Mehmet Ekici'ninkine benzer bir düşüş yaşamakta. Cenk yukarıda bahsettiğim komple forvet tanımına uyan bir oyuncu. Daha 20 yaşında, bunu atlatır diye düşünüyorum. Bu yıl zaten genel olarak Gaziantepspor'da düşüş vardı, bu da etkili oldu performansının düşmesinde. Semih'in form durumu da beni üzüyor. Formda olduğunda milli takımın değişmez oyuncusudur bence. Her şeyden biraz var derler ya, öyle oyuncu işte. Takımda varsa oyunu rakip alana yıkabiliyorsunuz ve de bence gol vuruşları Burak'tan daha kaliteli. Aykut Kocaman'ın fazla şans vermemesinden mütevellit, bu yıl bir boşvermişlik var. Geçici bir süreçtir umarım.
Yeni bir milli takımımız var sonuçta. Başlarda kötü sonuçlar alınabilir ama sabretmemiz gerek. Abdullah Avcı'nın bu takımı nasıl dizayn edeceği şu an muamma. Sistem, hücum ve savunma düzeni vs.. bunlar bayağı zaman alan çalışmalar. Birbirlerine yabancı oyunculardan kurulu bu takımın herşeyden fazla ihtiyacı olan şey, formanın değerini bilerek, özgüvenle ve beraberce oynaması.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)