Snippet

22 Eylül 2011 Perşembe

Ne Desek Boş Be Hocam !

Çok fazla söylenecek bir şey yok aslında maçla ilgili. 10 kişi kalana kadar 2 net pozisyona girilmiş, birinden Sercan'ın felaket ötesi  vuruş tercihi ve aynı kötülükteki vuruşu nedeniyle sonuç alınamamış. Bence kırmızının ağır karar olduğu pozisyonda, Muslera'nın atılmasının ardından Galatasaray takımını sahada gören,duyan varsa beri gelsin.

Bu bölümde Fatih Terim'in yaptığı ilk ciddi hata Riera'yı oyundan almasıdır. 10 kişi kalmışsın,topla oynama yüzden ister istemez düşecekken, top ayağındayken rakibe kolay kolay vermeyen, teknik kapasitesi yüksek ve kontra toplar atma kabiliyeti olan Riera'yı oyundan almak hiçbir şeyle açıklanamaz. Üstelik yerine çektiğin adam Sercan, top tutma kabiliyeti düşük, aldığı bütün toplarda sırtı dönük bile olsa 3 kişinin arasından geçmeye çalışan ve üstelik savunma yönü de Riera'dan daha kötü bir oyuncudur. Arkasındaki "Balta" da özüne dönünce soldan yapılan ataklar, top daha orta çizgiye gelmeden sonlandı.
Birinci hata hadi kabul edilebilir diyelim, olabilir, teknik direktör tercihi dersin geçersin. Ama ikincisi Fatih Terim gibi bir teknik adama hiç yakışmadı. İkincisi daha çok psikolojik. Terim'in meşhur bir sözü vardır "Yenemiyorsan yenilme" diye. Tamam söz güzel de, 15. dakikadan itibaren bu uygulanmaz ki. 10 kişi kalana kadar fena oynamayan takımı,10 kişi kalır kalmaz direk savunmaya gömmek... Üstelik bu takımın adı Galatasaray ve karşıdaki takım Karabükspor. Kadro kalitelerini karşılaştırmaya hiç bulaşmıyorum. Selçuk ve Melo'yu savunmanın arasına gömerek, sol kanatta da Sercan'ı oynatarak zaten gol atmakta sıkıntı çeken takımda neleri değiştirmek istedi ? Hiçbir şey. Ya da birşeyler yapmak istedi, oyuncular uygulayamadığından biz anlayamadık. Takım 10 kişi kalsa da Fatih Hoca'nın hücum futbolundan minimum taviz vermesi gerekirdi. Ben kendisine yakıştıramadım Fatih Hoca'nın. Önde baskıyı Türkiye'ye getiren Terim, bu felsefesini dün gece hiç uygulamayınca, Karabükspor takımı geçen yılda dahil olmak üzere en rahat maçını oynamıştır bence. Hiç abartmıyorum, bir ara maçı izlerken "Barcelona deplasmanındayız, ne güzel kapanıyoruz 1-0 bitse bari maç" hissiyatına kapıldığımı hatırlıyorum. 60 dakika boyunca yarı sahamızın ortasında bizimkilere 5-2 top kapma çalışması yaptırdılar, kanatlara rahat indiler ve de üstüne Ufuk Ceylan yardımlı bir gol attılar. Ufuk resmen dejavu yaşattı bütün GS taraftarına yine. Bu golün bahanesi olmaz. Maçı kazandığını düşünen Yücel İldiz de Cernat'ı oyundan aldı, buna müteakiben oyuna giren Baros'un kazandırdığı penaltıyla yırttık. Peki ya bundan sonra?

Takımın en iyileri Kazım ve Elmander'di. İkisi de çok çalıştı ama ortadan destek gelmeyince üretkenlik gösteremediler. Melo'nun penaltıyı kullanmak için sorumluluk alması takıma adaptasyonunun tamamlandığının bir göstergesi bence. Çok da soğukkanlı bir vuruşla takımına 1 puan'ı getirdi. Çok fazla eleştiri yaptım belki ama Fatih Hoca oyuncuları tanıdıkça bunları da aşacaktır. Samsunspor maçının ardından yazdığımız maç yazısında Terim bu takımı 4-4-2 oynatmalı demiştik. Bu maçta diğer maçlardan ders çıkararak 4-4-2 ile başladı ama maçın başında 10 kişi kalınca onun da planları alt üst oldu. Sonuçta bu takımı yola sokabilicek olan da kendisi. Son olarak ; Ne Desek Boş Be Hocam, en iyisini yine sen bilirsin.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Gelecek Onların : Leo & Cesc

İkisi de 24 yaşında.İkisi de çok yetenekli, ikisi de çok genç yaştan beri çok popüler ve bu ikisi çok iyi arkadaş.Bu arkadaşlığın temeli La Masia'ya dayanıyor elbette. Küçük Leo 11 yaşında tedavi için annesinin elinden tutup geldiği İspanya'da hem sağlığını hem de şu an sahip olduğu herşeyini borçlu olduğu, pek tabii karşılığında çok şey de verdiği Barcelona kulübünün, "scouting" ekibi tarafından zaten Arjantin'de keşfedilen yeteneği sayesinde La Masia'ya giriş yaptı.
 
Böyle başladı işte kankalıkları. 16 yaşlarına geldiklerinde yolları ayrıldı iki 'wonderkid'in. Genç yetenek öğütücüsü Arsene Wenger tarafından yeteneği farkedilen ve profesyonel sözleşmesi olmayan Cesc, Londra'nın yolunu tutmakta gecikmedi. Böyle bir yeteneği kaybetmenin ızdırabını Cesc'in "Gunners" 'da parlamaya devam ettiği her gün daha da fazla çeken Katalan ekibi,takip eden yıllarda genç oyuncularının mukavelelerinde daha dikkatli davranmıştır. 2003 yazında Londra'ya geçen Fabregas Arsenal'in ligde fırtına gibi estiği yıllarda ilk senesinde A takımla idmanlara çıkmasına rağmen, o yıl birkaç kupa maçı dışında fazla maç oynamadı. Bu esnada Henry,Bergkamp,Vieria,Pires gibi oyunculardan çok şey öğrendi.Zamanla kendini geliştiren Cesc yıldız oyuncuların bir bir takımdan ayrılmasıyla takımın bir numaralı yıldızı oldu ve Wenger tarafından kaptanlığa getirildi. Sadece ilk senesinde EPL şampiyonluğu yaşayan Cesc, sportif başarı açısından, çok şey borçlu olduğu Wenger'in takım içi kadro istikrarı yakalayamaması ve kötü stratejisi yüzünden istediklerini başaramadı.Milli takımda ise çoğu Barcelona altyapılı müthiş bir  kadroya sahip İspanya ile Avrupa ve Dünya şampiyonluğu yaşadı.

Kankası Messi ise hem teknik hem de sportif açıdan müthiş yönetilen Barcelona'da harika işlerin altına imza attı. 2004-2005 sezonunun sonlarında Almeira'ya attığı gol onu La Liga'nın en genç golcüsü yapıyordu (sonradan bu rekoru birbaşka La Masia mahsülü Bojan Krkiç kıracaktır). Ardından her yıl üstüne koyarak oynayan Leo, takımdaki Ronaldinho,Deco,Eto'o ve Xavi gibi oyunculardan fazlasıyla nasiplendiğini,son zamanlarda geliştirdiği takım oyunu becerisi ve asistçi özelliğiyle belli ediyor. Zaten kendisinde olan saf yeteneği hem mental hem de fiziki açıdan güçlendirerek günümüzün en iyi futbolcu proflini oluşturmuştur.Dahası Arjantin'de parlayan her genç diloya yakıştırılan "Nuevo Maradona" deyiminin tek hakedeni konumuna gelmiştir. Arjantin Futbol Federasyon'u biraz akıllı davranıp Milli takımın başına azıcık futboldan anlayan birini getirebilseydi şu an belki Dünya Kupası da kazanmış olabilirdi Messi. Buenos'dan baya umutluyum bekleyelim, görelim.
 
Ve 2011 yazında, 2-3 yıldır Avrupa basının haber yapma bakımından ekmeği olan Fabregas-Barcelona flörtü nihayet mutlu sonla bitti. General Xavi'nin 2010 yazında "Wenger kaçınılmazı geciktiriyor" dediği kaçınılmaz mutlu sonla bitmiş ve buna da en çok sevinen Messi,Pique,Pedro,Busquets gibi çocukluk yıllarında yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen kankaları olmuştur. İdolüm dediği eski Barçalı şimdiki hocası Guardiola'nın 4 numaralı formasını sırtına geçiren Fabregas daha ilk maçlarında bu takıma hiç de yabancı olmadığını kanıtladı.Zaten aynı futbol felsefesiyle kavrulmuş ve küçükken aynı ekmeği yediği oyuncularla maça çıkan Cesc, Katalan ekibinin ileriki yıllarda Messi ile beraber en önemli oyuncusu olacağının sinyallerini verdi. Maçlarda Messi ile olan pas alış-verişleri, birbirlerine yaptığı asistler ve dahası takımın tümüyle olan uyumu, Barcelona'yı bu sezon diğer sezonlara göre 2 kat daha tehlikeli bir takım yapacağa benzer ilk 3 hafta itibariyle.Ligde 3 maçta atılan 15 gol her şeyi açıklıyor zaten. Xavi ve Puyol'un 3-4 seneye yaşlanacakları düşünüldüğünde Leo ve Cesc, tabii ki de İniesta ile beraber (Thiago da bu üçlüye katılabilir) takımın liderleri olacaktır.Zaten genç bir kadroya sahip olan,elinde Thiago,Sanchez,Pedro,Busquets,Dos Santos gibi cevherler olan Guardiola bu yapıyı koruyabilirse, dünya futbolu üzerindeki Barcelona hakimiyeti bir 10 yıl daha devam edebilir.Tabii ki de Messi ve Fabregas önderliğinde!

19 Eylül 2011 Pazartesi

4-3-3 Laneti ve Yenilerle Gelen Galibiyet

Kolay olmasını beklediğimiz bir maç değildi.Samsun ilk maçını kazanmış olmanın özgüveni, Petkoviç gibi tecrübeli bir hoca ve Bance gibi etkili bir silahla gelmişti Arena'ya.İlk 15 dakika baskılı oynayan ama üretkenlikten uzak bir Galatasaray vardı sahada.Bu bölümde tek net gol şansı Eboue'nin sağ kanatta pres yaparak kazandığı topta Sabri'nin çıkarıp önce Baros ardından Riera'nın değerlendiremediği pozisyondu.
Bu bölümden sonra ilk yarının sonuna kadar sıkıcı bir futbol vardı.Oyuncular hırslı, istekli ancak bal yapmayan arı misali.Bunun da temel nedeni Rijkaard'ın gelmesiyle bizim takımda moda olan  4-3-3 formasyonunun ısrarla takıma adapte edilmeye çalışılması.3'lü forvetin sağ ve sol kanadı, Kazım'ın çok fazla çizgide oynaması Riera'nın da daha çok topu üstüne istemesi aynı zamanda da orta üçlüden  destek gelmemesi Baros'u ileride
çok yalnız bıraktı.Topu bir şekilde ceza yayına ya da kanatlara getirdik ama Baros'a yardımcı koşuların olmaması ceza sahası etrafında top çevirmekten başka bir sonuç vermedi.Öyle ki, kuş bakışı bakıldığında ceza sahasını sağdan Kazım-Sabri,soldan Riera-Hakan ortadan Selçuk-Eboue ile kuşatan bir tim ve kale içerisindeki esiri oynayan bir Baros görüntüsü vardı.Baros'u yaptığı koşularla rahatlatacak ya da Baros'un boşalttığı alanlara girecek bir oyuncu gerekiyodu,bunun da anlamı aslında 2. forvetin girmesi demekti.
Fatih Terim'i bazen anlayamıyorum,elinde bu denli 4-4-2 oynamaya müsait bir takım varken 4-3-3 abesd-i iştigal bence.Eboue'yi orta sahada kullanmak yerine ortanın sağında, Kazım'ı da Baros'un yanında kullanabilirdi.Oyuncuları maksimum verim alabileceğiniz yerde oynatmak maksimum takım performansınızla doğru orantılı birşeydir.Nitekim Fatih Hoca ikinci devrede hatasını anladı ve Kazım'ı forvete Eboue'yi de gerçek yeri sağ kanada çekince takım doğru görüntü vermeye başladı.Kazım'ın pasında Eboue'nin bulduğu pozisyon 2. forvet oyuncusunun getirisiydi.Kazım üstüne çektiği rakiplerden kurtulup boşa çıkan Eboue'yi gördü ve o da pas yerine vurmayı tercih etti. Derken yaptığı her hata kalemizde golle bitmeye mahkum olan Gökhan "The Kalas" Zan'ın hatası geldi ve gittiği için Allah'a binlerce kez şükrettiğimiz eski BAM üçlüsünün M'si şansının da yardımıyla attı golünü sonra da "Yukarıda Allah var" gibisinden bir de selam yolladı tribünlere.Yesinler seni,koçum benim!
Fatih Terim'in en sevdiğim özelliklerinden biri takım kötü gittiğinde oyuna derhal müdahale etmesi.60'lı dakikaların başında Elmander ve ardından Sercan değişiklikleri bahsettiğimiz hücumdaki hareketliliği getirdi.Selçuk'un pasında Sercan'ın hareketlenip iki savunma oyuncusunu üstüne çekmesi ve buna bağlı olarak Elmander'in boşa çıkması,Sercan'ın harika topuk pası ve Elmander'in müthiş solu.İşte bütün mesele bu.Bu hareketliliği yakaladığınız zaman iyi hücum ediyorsunuz zaten sistem falan bahane bence.Misal, Baros geçtiğimiz yıllarda da tek santrafor oynuyodu ama arkasında Kewell,Lincoln,Arda,Keita hatta Elano ve zaman zaman da Nonda gibi gol sezileri olan,savunma dengesini bozucu koşular yapan ya da rakibi üstüne çekip Baros'a pozisyon hazırlayan oyuncular vardı.Baros'a mutlaka yardım gerekiyor.Bunun da ilacı çift forvet oynamak.Zira 3 lü orta sahadan ne Selçuk ne Melo böyle bi oyuncu.Eboue biraz bu özelliklere sahip ama o da oranın adamı değil.Kazım da kanatta oynadığı zaman çok çizgide kalıyo ve takım oyunundan kopuk oynuyo,oysa forvette daha hareketli ve etkili şutları da olan bi oyuncu.Baros'un yanında Sercan,Elmander ya da Kazım gibi adamlar oynarsa hem kendisi hem de Galatasaray takım olarak daha iyi oynar.Bu sayede ileride top daha fazla kalır, Selçuk ve Melo'nun ters toplarıyla da kanat oyuncularını daha efektif kullanabiliriz.Zaten Fatih Terim de son yarım saatteki oyunla artık bunu daha iyi anlamıştır.

Elmander girdikten sonra kalitesini fazlasıyla ispatladı,tam bir "secondary striker".Sercan'ın arkasında yardımcı oyuncu olarak oynadı.Attığı golde boş alana koşuşu ve vuruşu kalite kokuyor.Riera ilk maçı olmasına rağmen gayet istekli gözüktü.Top ayağına yakışan,teknik kapasitesi yüksek bi oyuncu.Zaman zaman bocaladı ama maç maç bu eksikliğini giderir.Orta sahada Melo iyi oynasa da zaman zaman gereksiz çalım sevdasına dalıp top kaybetti,yapmaması gerekir o mevkide oynayan bir oyuncunun.Onun dışında gayet iyi bir maç çıkardı.Selçuk her zamanki gibi iyiydi.Sabri bildiğimiz hırs ve zeka eksikliğiyle istikrarını korudu.Eboue orta alanda oynamasına rağmen ilk maça oranla daha iyiydi.Hakan Balta diğer maçlara oranla daha atak oynadı.Her maç böyle oynasa bari :).Tandemde Ujfa hatasız oynadı,Gökhan da hatasına rağmen benim en çok çekindiğim isim Bance'yi iyi marke etti.

Samsun ise beklediğimin aksine çok defansif oynadı,orta alanı kalabalık tutup GS orta sahasını pas hatasına zorladılar,ilk yarı planları tuttu aslında ama Melo'nun golüyle geriye düşünce ikinci yarı daha ofansif görüntü çizseler de bu sadece görüntüde öyleydi.Üretkenlikten uzaktılar çoğu zaman.Bance sıkı markaj altında fazla etkili olamadı.Fink Samsun adına en iyi oyuncuydu diyebiliriz.BJK'deki işçi pozisyonunun aksine Samsun'da daha çok yönetici pozisyonunda oynuyor,yanında Mustafa Sarp oynadığından olsa gerek :)

Dikkat ederseniz gollerden çok fazla bahsetmedim.Geçen yıldan zaten kötü sonuçlara alışıktık o yüzden en azından güzel oyun daha önemliydi benim için ama kötü futbolla da olsa galip gelmemiz elzem olan bir maçtı.
Doğru oyuncuları doğru sistem içinde kullanabilirsek çok kaliteli futbol oynayabilir Galatasaray takımı.
Selçuk,Melo,Riera,Baros,Elmander,Eboue,Ujfa ve Muslera, isimlere baktığınızda Süper lig için gayet yeterli bir kadro.Burda iş Fatih Hoca'nın hünerine kalıyor artık.

18 Eylül 2011 Pazar

Küçük Xavi Foto Albümü


Mevcut orta sahalar içinde en iyisi olduğu konusunda birçok futbol otoritesi hemfikir. Hatta kimilerine göre gelmiş geçmiş en iyi oyunkurucu olan Xavi'nin çocukluğundan birkaç fotoğraf.

17 Eylül 2011 Cumartesi

Haydi Kızlar Stada / Çocuklar da Gelebilir


Ülkemizde tüm takımların az çok bayan taraftarı vardır ve zaman zaman tribünde yerlerini alırlar. TFF'nin yeni uygulamasına göre artık seyircisis maç olmayacak. Bunun yerine sadece bayanların ve çocukların girebildiği maçlar olacak. Bayan taraftarlara zaten alışığız da özellikle çocuk taraftar sayısının çok artacağı kanaatindeyim. Hal böyle olunca aşağıdaki gibi kareleri körme şansımız oldukça artacak.
Bu da benim favorimdir :)

16 Eylül 2011 Cuma

Alkışlar Antalyaspor'a

 Ligin ilk iki haftasında tamamı yerli oyuncularla sahaya çıkan ve kağıt üzerinde kendisinden güçlü iki takım G.Antep ve Kayseri'yi 1-0'lık skorlarla deviren Antalyaspor lige flaş bir başlangıç yaptı. Tebrikler.