Snippet

28 Nisan 2012 Cumartesi

İnan'an Kazandı | Trabzonspor 2- 4 Galatasaray


Süper Final'in en önemli galibiyeti alındı. Neden mi? Sezonun en iyi futbolunu oynadığı maçta üstelik yendiği taktirde neredeyse şampiyon olacakken travmatik bir şekilde ezeli rakibine kaybettiği maçın ardından geldi de ondan. İçten içe Galatasaray'ın bu travmayı rahat atlatamayacağı konuşuluyordu. Takımı yakından takip edenler içinse gereksiz çekincelerdi bunlar. Bilen takımın nasıl oynadığını biliyordu, puan kaybı büyük sürprüz olurdu yani. Açıkçası şünü söylemek gerek: Galatasaray ve diğer takımlar arasında bir siklet farkı var bu sene. Kazandığı maçlarda  da kaybettiği maçlarda da bunu açık seçik gördük.

Maç hızlı başladı, daha beş dakika geçmişti ki iki net pozisyon harcadı takım. Bu tür maçlarda ilk golü atmak meseledir. Bunu da Selçuk'un artık klasikleşen serbest vuruş gollerinden biriyle gerçeklerştirdik. Asistler, paslar, hem ofansta hem defansta etkinlik... Hepsi bir yana frikik golleri bir yana. Allah nazardan korusun Selçuk gerçekten bir serbest vuruş ustası olma yolunda ilerliyor. Onu bu konuda farklı kılan ise birçok açıdan bunu yapabiliyor olması. Açıkçası onunla ilgili sayfalar doldursak yine yetersiz lakin şunu söylemeden geçemeyeceğim; Selçuk ligin kaderini belirleyen oyuncudur.

 Maça dönecek olursak, oyun 4-1'e geldiğinde skorun ve Selçuk'suz orta sahanın etkisiyle oyunda kopmalar olsa da genel bağlamda güzel bir maç oldu. Bundan sonra iki maç takım Arena'da oynayacak. En yakın rakibi ise iki maç deplasmanda oynayacak. Tabi yarın akşamki FB-BJK maçı da var. Normal şartlar altında Fenerbahçe Beşiktaş'ı evinde yener ancak Sow-Alex-Emre üçlüsünün oynamayacak olması 'acaba' dedirtmiyor değil.

Son olarak, #MutluSona3maçKaldı


22 Nisan 2012 Pazar

Yorumsuz

Galatasaray - Fenerbahçe maç sonu istatistikler

Sen Şampiyon Olacaksın!

Armanla, formanla, taraftarınla sen şampiyon olacaksın.

Haydi Aslanlar Bitirin Şu İşi


En az gol yiyen, en çok gol atan takım olmak, ezeli rakiplerine hiç yenilmemek, en yakın rakibine fark atmak falan yetmedi. Çok önemli maçlar oynadık ama hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Yüzdük yüzdük kuyduğuna geldik. Artık bu işi bitirme vakti geldi. Haydi aslanlar, bu ligin fişini çekin artık.

18 Nisan 2012 Çarşamba

Yenersek %51 Şampiyonuz


Haftasonu oynanacak Fenerbahçe maçıyla ilgili Necati Ateş: ''Belki de şampiyonluk hedefimizin yüzde 51'lik bölümünü koparacağımız bir maç olacak.'' Bence Necati az söylemiş. Yenersek şampiyonluk yolunun %75'ini katetmiş oluruz. Bu iş biter...

13 Nisan 2012 Cuma

Blog Yazarlarına Galatasaray'ı Sorduk


 Başarıların ve başarısızlıkların doğru analiz edilebilmesi için birden fazla bakış açısına sahip olmak gerekir. Bu bağlamda hayatlarının büyük bölümünü spora ve sevdiği takımlara ayıran blog yazarlarına Galatasaray'ı sorduk. İşte ''Geçen sezonun ardından Galatasaray nasıl/neden bu kadar başarılı ?'' sorusuna blog yazarlarının verdiği cevaplar;

Orhan Uluca (Borges Blog):
 Fatih Terim Başarısı,
Galatasaray'ın geçmiş dönemdeki başarısızlığın temeli sıklıkla berlitiildiği gibi sportif yönetimin yetersizliğiydi. Fatih Terim eski dönemde kurulan kadrolardan daha farklısını oluşturmadı belki ama futbol yönetiminin başına geçerek sezon başından bu yana kendi istediği projeyi gerçekleştirebilecek alanı yarattı. Terim ismine rağmen çatlak sesler çıksa da bu konuda oldukça başarılıydı. Dolayısla Galatasaray'ın başarısı rakiplerinin olağan dışı sorunlar yaşamasının avantajından ziyade Terim faktörü ile ancak açıklanabilir.Melo-Lincoln arasında çok büyük fark yoktur belki ama Terim ve diğerleri arasında yönetim ve güç farkı buradaki başarının anahtarıdır.
  

Kutay Ersöz ( Targetstriker):
Galatasaray'ın başarılı olmasının en büyük nedeni bana göre Fatih Terim'dir. Terim'in başarılı olma ihtimali zaten yüksekti. Burada şaşırtan bir durum yok. Fakat daha da önemlisi, Terim son yıllarda yaşanan ve kazanılan şampiyonluklara rağmen devam eden sorunlara da çözüm oldu. Son Melo-Riera kavgasını bir kenara ayırırsak; takım içi gruplaşma kalmadı. Saha dışında sorunları çözen Terim, saha içinde de sürekli arayış içinde oldu. Bir yere saplantılı kalmadı. Tek forvetle başladığı sezonu çift forvetle bitirdi. Emre Çolak'a yeni bur rol kazandırdı, Semih'i takıma soktu. Takımın tamamı değiştikten sonra böyle bir başarı kazanmak gerçekten önemli bir meziyet.
  

Buğra Şişman (Mental Futbol):
 Mental Futbol olarak bunun çok basit bir açıklaması olduğunu düşünüyoruz;
Geçen sene florya'dan içeriye giren futbolcu, "Antrenman bitse de gitsek" havasındaydı. O gün antrenmanda, yarın durumu belli olmayan hocasına kendini ispatlama gibi bir derdi yoktu. Bu sene tüm futbolcular, Fatih Terim'in gözüne girmek için uğraşıyorlar. Florya'nın başında bir patronun olduğunun farkındalar. Bu sene futbolcular; formaların garanti, yarın Galatasaray'daki geleceklerinin "cepte" olmadığını biliyorlar. Antrenmanda kendini göstermek isteyen futbolcu, maçta çok daha fazlasını veriyor. Başarı ve geçen seneye kıyasla en büyük fark; Fatih Terim.
  

Sabri Sofuoğlu ( ultras Movement):
 Galatasaray'ın geçen yıla göre daha başarılı olmasının en temel nedeni takımı en iyi tanıyan ve başarısızlığa çözüm bulabilecek tek teknik direktör olan Fatih Terim'in takımın başına getirilmesi oldu. Fatih hoca, sadece saha içi ve Florya'daki düzeni sağlamakla kalmadı, Telegol programındaki "Fatih Terim Ayarı" gibi, saha dışı "mihraklara" karşı da Galatasaray ismimi korudu. Hocanın şansına bölgelerinin başarılı isimleri Selçuk, Melo, Muslera ve Elmander de takıma kazandırılınca, Galatasaray rakiplerine göre daha da güç kazanmış oldu. 


Fırat Selçuk (Artemio Franchi):
 Tarihin hem kağıt üzerinde hem de saha içerisindeki en başarısız sezonu sonrası önce teknik adam riski alındı. İlk dönemi efsane olan, ikinci dönemi ise kendisinden sonra devam eden sezonları bile kötü etkileyen Fatih Terim hamlesi yapıldı. Bence ortası yoktu, ya ikinci dönemini bile mumla aratacaktı, ya da ilk döneminden izler olacaktı sahada. Takımın ilk şansı ikinci seçeneğin gerçekleşmesi oldu. Buna ek olarak üç sezon boyunca üzerinde ölü toprağı oyuncuların büyük çoğunluğunun yerine yenileri geldi. İhtiyaç duyulan her bölgeye neredeyse kusursuz isimler gelince başarı da geldi, takımın ayağa kalkması zor olmadı. Oyuncuların sisteme tam oturması zaten yeterliyken üzerine bir de her bölgede ikişer isim birbirlerini tamamlayıp çok iyi anlaşarak takımı ayaklandırmış oldular. Türkiye'de bulunduğu her takıma birkaç basamak atlatacak belki de tek yerli oyuncu olan Selçuk İnan alındı, bu zaten başlı başına yeterli olabilirdi orta saha için. Yanına Felipe Melo da geldi ki o Melo Fiorentina'dan Juventus'a gittikten sonra dibe vurdu, yeniden Fiorentina günlerindeki performansı arıyordu, onun da kat kat fazlasını burada bulurken Selçuk İnan'la sanki uzun süredir birlikteymiş gibi uyum içinde. Aynı uyum Ujfalusi ve diğer savunmacılar arasında yok derken Semih aldığı formayı bırakmadı ve savunmada da iki isim birbiriyle müthiş uyumlu hale gelmiş oldu. Forvette de Elmander yanına kim gelse uyum sağlayabilen bir yapıda olunca Milan Baros ile birlikte durdurulamaz hale geldiler. Kaleye zaten tartışmaya gerek bile olmayan bir isim alındı, ona değinmeye bile gerek yok. Önce nokta atışı transferler, sonra bu transferlerin takıma ve birbirlerine olan uyumu geçen sezon yaşanan her şeyi tersine çevirmiş oldu.
  

Ömer Behram (Jesusalmeyda): 
Geçtğimiz sezonun ardından GS'ın bu sezonki başarısının ardında TD-yönetim-oyuncu kadrosu 3'lüsü en büyük etken olarak gözükse de futbol camiasının içinde bulunduğu durum da bir o kadar etkilidir diye düşünüyorum. GS gibi büyük takımların nadiren yaşadığı geçen sezonki gibi kabus sezonların ardından çıkış yapması pek anormal değildir. Zira dip yapmış bir güç doğal olarak tekrar ivmelenecektir. Takımın ve taraftarın üzerindeki sürekli yenilgi psikolojisinini ise kırılması içerideki FB derbisiyle gerçekleşti bana göre. Takımın özellikle de ilk 11'in neredeyse tamamen değişip yeni yüzlerden oluştuğu bir ortamda geçen sezonun travmasını oyuncu grubunun pek yaşamaması normal. Hele de alınan yabancıların tecrübe olarak bu travmanın yaşanmaması açısından büyük katkısı olmuştur. Tribün ise -bence hala takımın seviyesinde değiller- geçtiğimiz sezonun travmasını kolay atlatamadı. Üst üste alınan galibiyetlerden sonra "tamam atlattık" denilebilir belki ama ilk puan kaybında "acaba?" sorusunu kendine soruyor yine taraftar. Bu açıdan travmatik dönemin aşılması hususunda genel olarak takımın performansı ama özelde içeride oynanan ve bence senenin en iyi performansı olan FB derbisi önemlidir. 

İkinci olarak ise maliyeti büyük transferler ve Terim'in gelişiyle peydah olan beklentilerin yaratacağı baskı ortamı şike soruşturması vesilesiyle gölgede kaldı. FB, BJK ve TS bu süreçle ister istemez meşgul olma durumunda kalırken medyanın ana gündemi şike meselesi olmuşken takımın üzerinde oluşacak sanal baskı ortamı da pek oluşamamıştır. Yeni kurulan bir takım için medya-kamuoyu baskısının rakipleri üzerine yoğunlaşması büyük avantajdır. Son olarak ise Fatih Terim'in geçirdiği değişim diyebilirim. Terim'in benim de hiç haz etmediği aşırı ego patlamaları ve saha dışı sataşmaları bu sezon minimuma inmiş durumda. Saha dışıyla mümkün olduğunca az diyaloga giren haliyle tüm aklı futbolda olan Fatih Terim de yeni kurulan bir kadro için büyük şans olmuştur. Terim'in futbol anlayışında da belli değişimler yaşandığına şahit olduk bu süreçte tabii ama onları da sezon bitince yazmak gerek.


Oğuzhan Bozan (Marcadelist):
 Geçtiğimiz (2010/11) sezonunun sonunda tarihinin en kötü sonucunu alan Galatasaray daha üzerinden bir sene geçmeden daha büyük hedeflere göz koydu.Bilinçli taraftarların aklında gelecek sene CL'de gelebilecek başarının heyecanını yaşaması bile değişimin ne kadar güçlü olduğunun göstergesi.Peki ne değişti ?

Tabi ki öncelikle kadro kalitesinin geçtiğimiz sezona göre kat be kat arttığını söyleyerek başlamak gerek.Ancak benim düşüncem bu başarının gelişinde ki asıl iki etken ,"Inanç ve Güven" ..Sahadaki oyunculara inanan bir tribün,saha içinde birbirine güvenen,inanan futbolcular ve enerjisi,ümidi tam biterken kenara bakıp Fatih Terim'i görünce yeniden doğmuş gibi olan bütün Galatasaray bireyleri.

Inanç ile anlatmak istediğimi en iyi açıklayan,herkesin takımın,tribünün,yönetimin hakkında konuşurken hissettiği.Bir maçta geriye düşünce tribünlerin boşalmaması ve herkesin ne zaman geri döneceğiz diye düşünmesi.Sadece dışardan böyle gözükmüyor,futbolcular içinde yönetim içinde böyle..Tabi bir kaç futbolcu hariç..

Güven mevzusuna gelicek olursak,kalecimizden bahsetmek en doğrusu.Bu kadar çile çekmişken o mevkiden,yeni gelene güvenmek kolay olmuyor.Fakat "dünyanın 7. harikası" etiketini alan bir kaleciye güvenmemek için hiçbir sebeb yoktu.İlk maçında basın tarafından linç edilme operasyonuna bütün taraftarlar olarak verdiğimiz cevap ile de Muslera'ya olan güvenimizi gösterdik.Nando Muslera'da bir çok maçta yaptığı kritik kurtarışlarla bize puan ve puanlar kazandırdı..Misal ; ilk yarıda deplasmanda ki Antalyaspor maçının son dakikası,MİY maçında ki penaltı , ilk yarıdaki İnünü deplasmanı..

Tribün takım bütünleşmesinden bahsedip sözlerime son veriyim.Geçtiğimiz 4 sezon istemeye istemeye takımdan uzaklaşan tribün,bugün gerçekten takıma olabildiğince yakın.Hem manen hem madden olan bu yakınlık diğer takımlar tarafından kıskanılır halde hatta.Tam olarak tribün desteğini takımımıza verip maçları kazanmasına rakibi etki alarak destek veremesekte,gerek yapılan şovlar gerek sosyal medya ile takıma olan yakınlığımızı gösteriyoruz dosta düşmana..

1 sezon bitmeden,takımı terkeden oyuncuları kıskandıracak kadar düzelen,iyileşen Galatasaray daha güzel günlere gidecek..Konjektür müsait,insanlar doğru,geçmiş teminat..


Burak Eren( Sportif Cümleler):
 Geçen başarısız sezonların ardından başarıyı tekrar yakalamak adına birşeyler yapmanız gerekir. Galatasaray ise sürekli pahalı transferler yaparak, yıldız isimlere hatta Rijkaard gibi yıldız bir teknik adama bile yönelerek ama kadro mühendisliğini son derece kötü yaparak bu başarıyı kazanmak istedi. Bu kadar büyük yatırımın ardından başarı da gelmiyorsa beraberinde enkaz gelir ve o enkazın içerisinde geçen sezon kaybolduk.

Enkazdan kurtulmak mühim iş, herkes başaramaz bunu. Kadroyu yeniden yapılandırmak ve bazı modası geçmeye başlayan futbolcularınızı o moda akımının içerisine sokmak zorundasınız. Tabii ki doğru transferleri ama en önemlisi doğru kişiyi takımın başına getirerek. Fatih Terim bunu fazlasıyla başardı, bu takımı küllerinden yeniden yarattı ve yaşanan bu kaos ortamında 1-0 önde başlayan Galatasaray'ı daha farklı bir skorla önde tutmasını bildi.

Başarının nedeni doğru yapılanmadır. Fatih Terim bu yapılanmayı bütünüyle doğru gerçekleştirdi. Aynı zamanda ''geçmiş yıllardaki hatalarımızdan da ders alacağız'' mesajını en baştan vererek değiştiğinin sinyallerini vermişti, sezon içerisinde de bu değişime fazlasıyla şahit olduk. Şimdi hepimiz rahatız, ''Fatih Terim ne derse, ne yaparsa haklıdır'' modundayız ve bir taraftarın bu güveni kazanmasından daha güzel bir durum yok.

İş futbol aklınızda ve ona sunduğunuz imkanlarda bitiyor yani. Bütünüyle Galatasaray bu değişimi yaşamış durumda ve ilerleyen yıllara daha sağlam adımlar atarak ilerliyor.


İsmail Bekar ( 17MAYIS2000): 
 Bu takımı toparlayabilecek tek insan Fatih hocaydı. Çünkü bizi tanıyan sadece saha içindeki şeylerle ilgilenen bir hocadan daha fazlası lazımdı bize. Çünkü Galatasaray sadece kötü oynamıyordu. Ruhunu kimliğini kaybetmişti. Ve şimdi onun sayesinde tekrar bu kimliği kazandık. Geçen sezon sahada ve saha dışında var olan çaresiz Galatasaray gitti yerine mücadeleci, saldırgan ve kazanmayı arzulayan bir takım geldi. Hocaya ne kadar teşekkür etsek az. Bu seneki başarımızda yönetimin ve alınan oyuncuların kalitesinin de payı var tabi ama en büyük pay hocaya ait diye düşünüyorum.
  

Göksel Sert (Uzun Paslar):
 Geçtiğimiz sezonki büyük çöküşün ardından böylesi bir toparlanma hem bekleniyor hem de beklenmiyordu. Bekleniyordu çünkü büyük bir takım 2 sene arka arkaya çok kötü işler yapamazdı; beklenmeme sebebiyse geçtiğimiz sezonki enkazın hayli ağır olmasıydı.

Galatasaray'ın başarısında Fatih Terim'i göz ardı etmek olanaksız. Bana göre şu anki durumda en büyük pay ona ait. Zor zamanlarda dahi futbolcularının sakinliğini korudu ve onların sadece futbola kanalize olmalarını sağladı. Sezon başı yaptığı Muslera, Ujfalusi, Eboue, Melo, Selçuk ve Elmander gibi transferlerin büyük birçoğunda karavana atmaması bir teknik direktör adına çok önemli bir artı. Ayrıca Emre Çolak ile Aydın Yılmaz gibi ümit kesilen genç yeteneklerden yeniden faydalanılmaya başlanması kuşkusuz onun eseri.

Galatasaray'ın geçen sezonki enkazdan bu kadar kolay kurtulmasına bir diğer sebep rakiplerin geçtiğimiz yıla oranla hayli zayıflamış olması. Kadro anlamında eski gücünü kaybeden Fenerbahçe ve Trabzonspor ile istikrarı bir türlü yakalayamayan Beşiktaş'ın geri gidişleri, Galatasaray'ın hanesine artı olarak eklendi ve şu an zirvenin en büyük adayı olan Galatasaray meydana geldi.

Tabii bu başarıda farklı sebepler de ortaya koyabiliriz. Ama bunları uzun uzadıya kaleme almak gerekli. Şu kadarını söyleyebilirim ki Galatasaray ilk defa uygulanacak Süper Final'e en büyük favori olarak başlayacak.
  

Uğur İstek (Elfenomeno Blog):
 Saha içi ve saha dışı faktörler olarak ikiye ayıralım. Saha dışından başlayalım öncelikle. 2011 Mayıs'ına kadar olan 2-3 yıllık dönemde Adnanlar patentli iç ve dış yönetimsel kriz Ünal Aysal'ın başkan seçilmesiyle sona erdi. Galatasaray'ın başarısının en büyük nedeni yeni yönetimle sağlanan iç huzurdur bence. Ayrıca takımın başına Fatih Terim'im getirilmesi de bir o kadar doğru hareketti.Zaten bu huzurun sağlanmasında da en büyük pay kuşkusuz Terim'indir. Göreve başlarken yanına aldığı Hasan Şaş,Taffarel ve Ümit Davala gibi, bu klüpte efsaneleşmiş, en büyük başarıları kazanmış, karakter olarak son derece pozitif ve yapıcı isimlerle birlikte Florya'daki o kolej havasını tekrardan sağlamıştır. Bu dörtlü aynı zamanda kendileri de çok büyük Galatasaray taraftarı olduğundan futbolcularına Galatasaray sevgisini ve değerlerini aşılamakta güçlük çekmediler ve takımda yerlisiyle yabancısıyla harika bir bütünlük oluştu. Bu sezon öncesi yapılan büyük değişim sonucu tonla futbolcu takımdan ayrıldı. Bunların yerine elbette ki çok daha iyileri alınmalıydı. Başta Selçuk İnan olmak üzere Melo, Ujfaluji, Elmander, Muslera, Eboue Riera hepsi kağıt üstünde kaliteli ve kariyerli oyunculardı. Akıllardaki soru işareti ise, uyum sorununu ne kadar çabuk atlatabilecekleri üzerineydi. Takıma en geç katılan Riera hariç uyum sorunu yaşayan birisi de olmadı. Üstelik herkesçe sorunlu futbolcu oldukları bilinen Melo ve Engin neredeyse bütün sezon full konsantrasyon top oynadılar. Hemen hemen tüm transferlerden tam fayda sağladı takım.

Saha içine değinecek olursak; sene başında düşünülen 4-3-3 sisteminin, Arda'nın sürpriz transferi sonrası, bu sisteme uygun kanat oyuncusu eksikliği nedeniyle sonuç vermeyeceği ortadaydı. Ancak Terim yine de ilk 10 hafta bunda ısrar etti. Eboue ilk haftalarda neredeyse stoper hariç her yerde oynadı. Ama hoca zamanla doğru dizilişi ve doğru oyuncuları buldu. Fenerbahçe maçıyla başlayan 4-4-2 sistemi sene sonuna kadar başarıyla uygulandı. Eboue'nin sağ beki geçmesi (bence takımın iyi top oynamasına direkt etki eden bir sebep), müthiş bir potansiyeli olduğunu düşündüğüm Semih'in kaptan Ujfaluji'yle olan uyumu, toplamda 21 gol atan Melo-Selçuk'un hem hücum hem de savunma da verdikleri ekstra katkı, Elmander'in toplu ya da topsuz sürekli oyunun içinde olması takımın futbolunu özetleyen cümleler. Terim'in her zamanki mottosu olan "toplu hücum ve toplu defans" ın savunma kısmını harika hücum kısmını ise bazı maçlarda müthiş, genelde ise vasat üstü uyguladı takım. Hücumda nispeten oluşan bu kısırlığın ana sebebi kanatlarda ya da forvetteki yaratıcı ve topla savunmayı delebilen oyuncu eksikliğiydi. Emre ve Engin'in daha çok merkez orta saha gibi oynamaları bazı maçlarda işe yararken, alanı iyi daraltan rakipler karşısında alternatifsiz hücumlar yapmamıza sebep oldu bu özellikleri. Ama iyi takım savunması bu eksikliği makul kıldı. Devre arasında takıma katılan Necati'nin verdiği katkı da tartışmasız çok önemliydi. Kadro istikrarı ve takımın omurgası (Muslera-Ujfalusi-Melo, Selçuk-Elmander) da yine önemli faktörlerden. Semih, Emre, son zamanlarda hayli iyi gözüken Aydın ve son iki yılın kayıp oyuncusu Hakan Balta'yı da takıma kazandırdı Terim. Unutmadan söyleyelim; sezonun Galatasaray adına en önemli transferlerinden biri de Scott Piri'dir. Takımın maç sonlarını bu kadar iyi ve diri oynamasının birincil nedenidir kendisi.


Uğur Karakullukçu (PcLionFc):
Galatasaray için en büyük fark elbette ki kadro kalitesi. Ortada malzeme yoksa hiçbir şeften leziz bir yemek bekleyemezsiniz. Fatih Terim de özgüveni yerle bir olmuş ekipten bazı isimleri tekrar kazanmak için ısrarcı olarak ve bunu başararak önemli bir işe imza attı.  

Öte yandan ne kadar iyi transfer yaparsanız yapın, kadro derinliği olan, oturmuş bir takımla başa çıkmak zordur. Fenerbahçe, Trabzonspor gibi 80 üzeri puanları görmüş ekiplerin iskeletinin bozulmasının da geçiş sürecinde Galatasaray'a çok önemli fayda sağladığını da atlamamak gerekiyor tabii. Şartlar oluştu, bu kaotik ortamdan çıkmaya belki de en yetkin teknik adam olan Fatih Terim de sivri yanlarını törpüleyerek helvayı yaptı. 
Son olarak benim gibi genç oyunculara özel ilgi gösteren birisi bile artık şans tanınmayacağını düşündüğü Semih Kaya, Emre Çolak gibi gençleri ilk 11 oyuncusuna dönüştürmesi ise pastanın kreması, ona da ayrı bir parantez açmak gerek. Bu da kendi kredisini gençlere açmayı görevi addeden Fatih Terim'in bir farkı olsa gerek.  

Tabii bu başarılı tablo nihayete ermediği sürece gelişimi sürdürmek de mümkün değil bu topraklarda. Galatasaray'ın ilk büyük eşik olan Süper Final'i atlayıp şampiyonluğu alması şart. Tabii bunu Avrupa'ya taşımak için takımda temel birkaç değişiklik yapılması, derinliğin arttırılması gerekliliğini de muhalefet şerhi olarak düşüyorum. Sonuç olarak Galatasaray, Fatih Terim komutasında doğru rotada ilerliyor.
  

Ersel Yetkin Baltacı (PanMonroe):
Şüphesiz ki, 2010-2011 sezonu,  pek çok Galatasaray taraftarı için tarihin en uzun sezonuydu. Rijkaard'ın gidişi, Hagi'nin gelişi, yeni stadın açılışında yaşanan sürecin, zaten suyu kaynayan Polat yönetimini tamamen sona yaklaştırması ve elbette ki, küme düşme potasına kadar takımı götüren sportif başarısızlık. Ki buna başarısızlık yerine  çok sancılı bir depresyon, basiretsizlik demek daha doğru olur. Velhasıl, bu sezonun başına kadar olan süreci tekrar tekrar, içimiz kan ağlayarak konuştuk zaten. Sadece geçtiğimiz sezon değil, şampiyon olduklarımız da dahil, geride bıraktığımız 7-8 sezon boyunca bir özlemin peşinde koştu galatasaraylı. Teknik, idari teşhisler hep yapıldı; lakin bir takım sorunlar üstüne binerek çığ gibi oldu ve artık neyi özlediğini bile unuttuğundan, çözümlerin karşısında daha da çok soru işareti belirdi.


Yeni sezona Fatih Terim'le girildiğinde, aslında galatasaray taraftarının bu süreçte farketmeden nasıl da savrulduğunu gözlemledik hep beraber. Taraftarın yarısı Terim'e koşulsuz şartsız biat ederken, diğer yarısı da, taraftarlığını askıya alacak derecede soğuk bakıyordu bu karara. Sadece ben, ve benim gibi arada kalan ufak bir grup vardı, "durun, bekleyip görelim" diyen. Günler geçip, ilk demeçler, "yeni" Fatih Terim'le ilk izlenimler belirmeye başladığında, benim Terim'e olan umudum daha da artmaya başladı, çünkü gözden kaçmayacak önemli ayrıntılar vardı. Peki bu ayrıntılar neler, onlara bir bakalım:

1-) Her şeyden önce, mental hazırlığını çok iyi yapmış Terim, daha takımın başına gelmeden tüm camianın, taraftarın nabzını yoklamış. Kıyıda köşede kalmış makalelere, Bloglara, twitter yorumlarına varana kadar, takımla ve kendiyle ilgili olumlu olumsuz tüm yorumlardan haberdar ve not almış. Bu ön hazırlık, yollanan oyunculardan, Florya'daki ilişkileri toptan ele alıp baştan düzenlemesinden tutun da, Ujfalusi'nin kaptan yapılmasına kadar pek çok şeyin zeminini hazırladı.

2-) Birincinin devamı niteliğinde, ama biraz daha güncelden uzak bir durum; Fatih Terim'i Fatih Terim yapan ve zaman içinde körelmiş, en önemli özelliği "öğrenme" tutkusunun geri dönüşü. Yeni bir maceraya başlarken, geride bıraktıklarından tamamen sıyrılıp yeniden o çalışma şevkine erişmiş olması, hocanın bu dönemindeki en büyük kazanımı oldu. Yaşla beraber gelen tecrübe ve dinginlik de cabası. "Egosu gitmiş" diyorlar, bence tam tersi, yenisini yaratmanın peşinde hoca. Bu da kavga gürültüyle değil, çalışıp öğrenmekle oluyor.

Mamafih, futbol, hiçbir zaman doğruları yan yana koyarak mutlak başarıya ulaşacağınız bir oyun değil elbette. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Malum gündem yüzünden geç başlayan sezon, üst üste binen maçlar, Baros'un formsuzluğu, kadrodaki genişlik sıkıntısı derken, bir takım şeylerin, aslında pek beklendiği gibi gitmemesine sebep olabilecek ortam da vardı. Ama bu sezon için iki kritik olaydan biri Elmander'in , diğeri de şüphesiz Semih'in kadroya girmeleriydi bana kalırsa. Bu iki oyuncuya, sadece sezon içindeki harika ve istikrarlı bireysel performansları açısından değil, tüm takımı, ardından da tüm taraftarı nasıl etkiledikleri üzerinden bakmak lazım.  Muslera, Ujfa, Eboue, Melo, Selçuk gibi takım kalitesini doğrudan 1-2 gömlek yukarı taşıyan oyuncuların yanında, bu iki futbolcunun etkisi bu yönüyle çok daha özel ve kayda değer benim için. Zaten durumları bu noktaya getirdiğiniz zaman, Engin, Emre Çolak hatta Aydın'dan bile  çok farklı verimler alabiliyorsunuz. Başa dönersek, teorik doğrular mutlak başarıyı her zaman getirmiyor belki, ama başarı daima daha fazlasını getirmeye hazır. Hem özgüveniyle, hem de işini ve birbirini seven bir oyuncu grubu yaratarak. Tüm bunlar da, beklediğinin de üstünde, başarılı bir sezon geçirmesini sağladı Galatasaray'ın.

Play-off öncesi, sezonun genel bir teknik değerlendirmesinden ziyade, galatasaray'ın takım kimliğine nasıl ulaştığına dair yazmak istedim ben biraz da.  Bu süreç içinde, Terim'in teknik direktörlük kariyerine yeni bir kapı açan kontrol futbolu, kendine has, biraz Wenger'in 2000 başlarında uyguladığına benzeyen  4-4-2 si üzerine de kelam etmek, onları da görmezden gelmemek lazım tabi. Lakin salt bu sezon için konuşursak, hem kadro yapısı, hem de taktiksel istikrar olarak yolun henüz başında bir galatasaray izliyorum sahada. Terim'in kafasındakileri büyük bir kararlılıkla sahada uygulamak isteyen, bazen başarılı olan, bazen de bunu kotaramayan bir takım var. Oyunu merkezinde çok iyi kontrol edebilip tutan, ama hücum ve skor üretiminde hala kısırlıklar çeken, hala bireysel çabalara sıkça ihtiyaç duyan bir takım. Dediğim gibi, bunda kadro yapısının da büyük etkisi var elbette. Fakat en önemli meseleyi, takım olarak hareket edebilmeyi hallettiğinden, bir çok defosunu da sahada bununla kapatabiliyor. Uzun vadede, oldukça umut veriyor bu. Peki kısa vadede,önümüzdeki play-off'ta ne yapar dersek:


1-)  İyi bir fikstür. Son maça Kadıköy'e gitmenin tatsızlığı sayılmazsa, her bakımdan ideal bir maç takviminde oynayacağız.

2-)  Riera ve Melo'nun da affıyla beraber, tam kadro bir takım.

3-) Sistemin kazığıyla  kırpılmasına rağmen güzel bir puan farkı.

4-) Diğer takımların futbolcuları, teknik heyeti, taraftarı, kamuoyuna nasıl aksettirirse aksettirsin, tartışmasız çok daha kendine ve hocasına inanan bir takım, takımına çok daha fazla inanan bir taraftar.

Tüm bunların neticesinde, mutlak favorinin Galatasaray olduğunu tekrar etmeye gerek yok. Elbette ki futbolda her türlü şey olabilir, ama bunun 6 maçlık bir süreç olduğunu düşünürsek, sahip olduğu mental üstünlükle 1 haftadan 1 haftaya, kazanırken de kaybederken de kendini en iyi hazırlayacak takım yine galatasaray. Bekleyip göreceğiz.


Bülent Timurlenk (aceto balsamico) Süper Final'le ilgili:
 Geçen sezon 16 mağlubiyet almış bir takımı sıfırdan yaratan ve bu sezon derbi kaybetmeyen Galatasaray için tek handikap 34 hafta boyunca yaptığı puan farkının ikiye bölünmüş olması. Süper Final’i ligden farklı bir turnuva olarak düşünürsek, 6 maçlık seride en ufak hata bütün sezonun emeklerinin çöpe götürebilir. Kadro derinliği olmayan ve ideal onbiriyle yürüyen Galatasaray’ın bu seride ayakta kalabilmesi için kırmızı kartlardan uzak durması lazım. Sahadaki onbirin kenarda alternatifi yok. Süper Final’de deplasman galibiyetlerinin sayısı az olacaktır. Galatasaray, TT Arena’da üçte üç yaparsa işi bitirir. Sakatlıktan dönen ve güçsüz görünen Elmander’in göstereceği performans, Muslera’nın deplasmalardaki çizgisi Galatasaray’ın skorlarına direkt yansır.


Son olarak bizi kırmayıp görüşlerini bizimle paylaşan değerli blog yazarlarına teker teker teşekkür ederiz. Hepsinin eline, kalemine ve yüreğine sağlık...

















 



8 Nisan 2012 Pazar

Manisaspor vs Galatasaray 0 - 4


İyisiyle kötüsüyle normal sezonu en yakın takipçinine fark atarak lider bitirdi Galatasaray. Son maç ligden çoktan düşmür Manisaspor karşısında rahat bir galibiyet aldı. Artık sıra ikinci aşama olan Süper Finaller. Bu başarının anlam kazanabilmesi için başarılı grafiği Süper Finallerde de devam ettirmek gerekli.


Maçla ilgili notlar...

1-Muslera'nın gol atması rakibe saygısızlık olarak algılanmamalı. Sonuçta bu bir oyun ve kurallar dahilinde eğlenmek adına yapılan bir şey. Bu rakibi küçümsemekse 'oley çekmek' rakibe küfürdür. Bunun altında birşey arayan varsa gol sonrası Muslera'nın gülüşüne baksın.

2-Aydın Yılmaz şaka falan kendini gerçekten toparları. Atılan ilk iki golde bir penaltı yaptırdı bir de asist. Bu da Terim'in başarısıdır. Helal olsun.

3-Emre Çolak daha geçen hafta kartla ilgili uyarı almıştı. Kendisini bu konuda geliştirmeli, açıkçası beynini kullanmalı. Oyun içinde özellikle pas organizesyonlarında yine çok başarılıydı, hakkını yemeyelim. Kırmızıyı yedikten sonra Selçuk'un, Emre'nin kafasına vurması maçın önemli karelerinden biriydi bence.

4-Milan Baros yine gol attı, Süper Final öncesi ekstra moral oldu.

5-Selçuk İnan ligin kaderini belirledi resmen. Takımın gizli kaptanı-beyni-herşeyi... Bu arada topu Necati'den alıp Muslera'ya veren de o.

Not: ''Geçen sezonun ardından Galatasaray nasıl/neden bu kadar başarılı? '' Sorusunu Galatasaraylı blog yazarlarına sorduk. Çok yakında bütün cevaplardan oluşan yazıyı blogdan yayınlamayı düşünüyoruz. Bir haftadır üzerinde çalıştığımız güzel bir çalışma oldu. Bilginize...

7 Nisan 2012 Cumartesi

Süper Final Tahmini

 Gelecekle ilgili karar verirken geçmiş verilerden yararlanmak bilimsel bir yöntemdir. Bu yazıda bunu futbola uygulamaya çalışacağım. Normal sezonun bitmesine bir hafta kaldı ve ardından Süper Final (S.F. diye kısaltacağım) maçları bizleri bekliyor. Takımların normal sezonda gösterdikleri performans elbette S. F. öncesi tahmin yapmakta kullanılabilir veri niteliği taşıyor lakin S.F.' de oynanacak maçların tamamının derbi olması yapılacak tahminde muhtemel standart sapmayı arttırıyor. Bu sapmayı azaltmak için ise S.F. tahmininde takımların normal ligde kendileri arasında oynadıkları maçları baz alacağım.

Normal sezonda Galatasaray, Fenerbehçe, Beşiktaş ve Trabzospor kendi aralarında altışar maç oynadı. Bu durum S.F.'de de aynı olacak. Oynanan bu maçlarda Galatasaray toplam 12 puanla en başarılı takım. Onu derbilerde topladığı 9 puanla Fenerbahçe takip ediyor. Üçüncu sırayı topladıkları 5'er puanla Trabzonspor ve Beşiktaş paylaşıyor.


Son haftayı Beşiktaş Karabükspor'la berabere kalarak tamamladı ve puanını 55'e çıkardı. Diğer 3 takımın son maçlarını kazanacaklarını kabul edelim. Bu şekilde Galatasaray puanını 77'ye, Fenerbahçe 68'e Trabzospor ise 58'e çıkaracak. S.F' ye ise bu puanlar yarıya bölünerek girilecek. Yani GS= 39, FB=34, TS=29, BJK=28 puanla girecek.(Buçuklu puanlar yukarı yuvarlanıyor).

Geldik son aşamaya... Bundan sonra takımların S.F' ye girecekleri puanlara, kendi aralarında yaptıkları altı maçtan topladıkları puanları ekleyeceğiz. Bu durumda ise S.F. sonrasında Galatasaray 51, Fenerbahçe 43, Trabzospor 34 ve Beşiktaş 33 puanda oluyor.

Yorum: Bu durumdan da anlaşılıyor ki S.F.'de Galatasaray ve Fenerbahçe şampiyonluk için savaşırken Beşiktaş ve Trabzospor ise bir yandan ikinci olmaya çalışacak diğer yandan oynadıkları maçlarla bir nevi şampiyonu belirleyecekler. Son olarak her maçın elbette kendi karakteri vardır ve tahminden sapmalar olması olağandır. Bence tahmindeki sıralama arasında değişmenin BJK ve TS'nin arasında olması daha yüksek ihtimal. Galatasaray büyük olasılıkla ligi şampiyon bitirir, Fenerbahçe de Ş.Ligi'nde eleme oynama şansı yakalar.

2 Nisan 2012 Pazartesi

Muslera Efsane Olma Yolunda


Bu sezon 15 maçta kalesini gole kapatarak daha önce Mondi ve Taffarel'in elinde bulunan rekora ortak olan Muslera bu hafta oynanacak Manisa maçında gol yemezse Galatasaray tarihinde bir sezonda ez fazla maçta kalesini gole kapatan kaleci ünvanını eline alacak. Ne yalan söyleyeyim içimde Manisa maçında gol yiyeceğimize dair bir his var. Muslera hocası Taffarel'e saygı olarak onu geçmek istemeyecek ve gol yiyecek... O kadar da değil mi? Neyse bekleyip görelim.